Eğitim ve öğretimde temel amaç; neslin belirlenen program dâhilinde, daha donanımlı ve bilinçli bireyler yetiştirmek suretiyle güçlü toplum ve güçlü devlet inşa etmektir. Eğitim, geleceğe emin adımlarla yürümek için bilinen en doğru yöntemdir.
Toplumun eğitim hedefleri doğrultusunda bireylere eğitim ve öğretim sunmakla görevli olan kişiye öğretmen/eğitimci denir. Basitçe söylemek gerekirse, öğrencilere bilgi veren, onların gelişimlerine katkı sağlayan ve geleceğe hazırlayan kutsal kişidir öğretmen.
Öğretmeni ya da eğitim yöneticilerini kutsal kılan, yaptığı işin önemli olmasındandır. Eğitimcilik, kutsal olmakla birlikte aynı zamanda veballi de bir iştir. Çünkü yanlış yapıldığında, yetiştirdikleri ya da yetiştiremedikleri ile ülkenin geleceğini yok edebilirler!
Kaliteli bir eğitim, öğretimin yapılabilmesi için birçok etken bulunmaktadır. Öğretmenin toplumsal statü sorunu, eğitim fakültelerinde yetiştirilememe sorunu, öğretmen olmayanların siyasi kararlar ile öğretmen yapılması sorunu, ekonomik sorunları, veli baskısı, bürokratik sorunlar, bitmek bilmeyen ve kendileri de öğretmen olan okul müdürleri sorunu şeklinde sıralanıp giden uzun bir liste bulunmaktadır.
Bu yazıda, özellikle kendileri de birer öğretmen olan ve çeşitli yöntemlerle okul müdür yardımcısı ve okul müdürlüğüne geçen ve meslektaşları olan eğitimcilere uyguladıkları baskıları, mobbing yönüyle ele almaya çalışacağım.
Okul müdürlerinin sınıf öğretmenlerine yönelik (1.2.3.4.) sınıf veya şube verme yetkisi ile okulun genel işleyişindeki nöbet gibi bazı görevleri verme yetkileri bulunmaktadır. Ana kriz sebebi, sınıf verme yetkisidir ki burada da yerleşik bir teamül zaten bulunmaktadır. Verilen sınıf, öğrenciler mezun oluncaya kadar aynı öğretmende kalması yerleşik bir gelenektir.
Ortaokul, lise ve diğer yüksekokullarda durum çok daha farklıdır. Okul müdürü, ortak akıl ya da modern adıyla yönetişim olarak bilinen zümre öğretmenler kurulutoplantılarında alınan kararlar yerine istediği sınıfı istediği branş öğretmenine vererek okulun içine adeta el bombası atar!Okullardaki en büyük çatışma ve huzursuzluk kaynağı ise kimi yöneticilerin ders programlarını, eğitimcilere karşı tehdit ve baskı aracı olarak kullanmasıdır.
Eğitim yöneticisi, senfoni orkestrasının şefi gibi olmalıdır. Her hareketi okulun ahengini düzeltip, güzelleştirmelidir. Böyle yapmak yerine meslektaşlarına karşı baskı yapan bir kişi,yönetici olabilir mi? Olamaz, olmamalıdır. Ders programları eğitimcilerin bitmeyen çilesidir! Kimi okul müdürlerinin ders programı yapma yetkisini eğitimcilere yönelik baskı aracı haline getirmesi, her şeyden önce ahlaktan, etik değerlerden, eğitim-öğretimin temel amaçlarından ve vatan sevgisinden uzak bir davranıştır.
Bu konuyu, maarif eğitim sistemiyle gençleri yarınlara daha kaliteli taşımak için gayret eden, Milli Eğitim Bakanı Sn. Yusuf Tekin’in dikkatlerine özellikle sunmak istiyorum.Öğretmen lisesi, Sınıf Öğretmenliği ve Türkçe Öğretmenliği bölümlerinden mezun, uzman öğretmen ve bilgisayar formatöröğretmeni olarak uzun yıllar öğretmen olarak görev yapmış bir eğitimci olarak bu yazıyı kaleme aldım. Sayıları azımsanmayacak kadar çok değerli ve fedakâr idarecileri tenzih ederek belirtmeliyim ki sorunlu çok sayıda idareci de bulunmaktadır.
Örnekleri çok sayıda olan ancak somut bir örnek olması nedeniyle Ankara’nın küçük bir ortaokulundaki bir matematik öğretmeninin ders programını dikkatlerinize sunmak istiyorum. Pazartesi günü: Öğleden önce 4 saat boş, öğleden sonra 3 ders var ve derslerin üçü de aynı şubenin. Salı günü: 2 saat ders, 2 saat boş, 1 saat ders, 1 saat boş, 1 saat ders. Çarşamba günü: 2 saat ders, 2 saat boş, 3 saat ders. Perşembe günü: 2 saat ders, 2 saat boş, 3 saat ders. Cuma günü: 4 saat boş, 3 saat ders.
Eğitimden anlayan ve objektif düşünen tüm akıl sahiplerine sesleniyorum! Bu ders programı, öğrenci ya da öğretmen odaklı mıdır? Matematik, Türkçe, Fen Bilgisi gibi temel dersler, öğrencilerin daha zinde olacağı öğleden önceye öncelikli olarak alınması teamül gereğidir. Oysa burada tam tersi söz konusu değil midir? Derdi eğitim ve öğretim olan biri, böyle bir ders programı yapar mı? Ego tatmini yaparak öğretmeni ve öğrenciyi, dolayısıyla eğitim-öğretimi cezalandırmış olmuyor mu? Milli Eğitim Bakanlığı’nın verdiği yetki, baskı amaçlı keyfi kullanılabilir mi? Bu programlar hiç mi denetlenmiyor? Denetleniyorsa ne yapılıyor? Soruları çoğaltmak mümkün ama konunun vahametini bir de mobbing açısından değerlendirelim.
Ders Programlarıyla Mobbing Nasıl Yapılır?
* Aşırı Yüklenme: Öğretmene imkânsız sayılabilecek kadar çok ders saati verilmesi, zorlu derslerin bir arada verilmesi veya kısa sürede çok sayıda sınav hazırlanması gibi durumlar mobbinge yol açabilir.
* Keyfi Değişiklikler: Ders programlarının sık sık ve önceden haber verilmeden değiştirilmesi, öğretmenin iş yükünü artırır ve planlamasını zorlaştıracağından mobbinge yol açabilir.
* Ayrımcılık: Belirli öğretmenlere daha zorlu görevler verilmesi, istenmeyen saatlerde dersler verilmesi veya derslerin keyfi olarak iptal edilmesi, aynı sınıfların verilmesigibi durumlar, mobbinge yol açabilir.
* İntikam Alma: Öğretmenin bir hata yapması veya müdürle anlaşmazlığa düşmesi durumunda, ders programı üzerinden intikam alınmaya çalışması mobbinge yol açabilir.
* Psikolojik Baskı: Ders programı üzerinden öğretmenlere sürekli olarak baskı uygulanması, onları sürekli bir stres altında tutar ve motivasyonlarını düşüreceğinden mobbingeyol açabilir.
Ders Programlarıyla Mobbingin Sonuçları
* Öğretmenin Psikolojik Sağlığının Bozulması: Sürekli stres altında çalışan öğretmenler, depresyon ve anksiyete gibi psikolojik rahatsızlıklar yaşayabilir.
* İşten Ayrılma: Mobbing mağduru öğretmenler, işlerini bırakmak zorunda kalabilir. Bu durum, hem öğretmen açısından hem de eğitim sistemi açısından büyük kayıp olacaktır.
* Öğrencilerin Mağdur Olması: Mobbing mağduru öğretmenler, öğrencilere karşı yeterli ilgi ve alakayı gösteremeyebilir. Bu durum, öğrencilerin eğitim kalitesini olumsuz etkiler.
* Okulun Prestijinin Zedelenmesi: Mobbing olayları, okulun itibarını zedeler ve öğrenci velilerinin güvenini sarsar.
Önleme Yolları
* Şeffaflık: Ders programları, eğitim-öğretim odaklı, öğretmenlerin katılımıyla demokratik ve adil bir şekilde oluşturulmalıdır.
* Adaletli Dağılım: Ders yükü, öğretmenlerin deneyimleri ve uzmanlık alanları göz önünde bulundurularak adil bir şekilde dağıtılmalıdır.
* İletişim: Müdürler ve öğretmenler arasında açık ve düzenli bir iletişim kurulmalı, sorunlar karşılıklı diyalogla çözülmelidir.
* Şikâyet Mekanizmaları: Öğretmenlerin şikâyetlerini dile getirebilecekleri güvenli mekanizmalar oluşturulmalıdır.
* Yasal Düzenlemeler: Mobbing ile mücadeleye yönelik yasal düzenlemeler güçlendirilmelidir.
Eğitim yöneticileri, enerjilerini yukarıda belirttiğimiz mobbingi önleme hususlarını dikkate alarak eğitim-öğretiminbaşarıya ulaşması için çaba sarf etmelidir. Okul ortamının huzurlu, verimli ve en önemlisi mobbingden arındırılabilmesi için ders programlarını silah olarak kullanmaktan yerine meslektaşlarının moral ve motivasyonunu yükseltecek, okulu aile ortamına çevirecek uygulamaları geliştirmelidirler.
Danıştay 2. Dairesi E.No:2015/6046, K.No:2017/6537 gereğince öğretmene bilerek zorlaştırma ve ders programıyürürlükte olduğu sürece olumsuz etkisi de sürekli devam edeceğinden mobbingin tanımında yer alan, “belirli bir süre ve sistematik olarak yıldırma (mobbing)” olacağı açıktır.Yani, kamu yararından uzak, keyfi eylem ve uygulamalar mobbingtir ve cezalandırmayı gerektirir. En etkili ceza ise bu tür yöneticilerin idarecilik yetkilerinin elinden alınarak geriye dönüşünün de hukuk yolu hariç olmak üzere ebediyen kapatılmasıdır.
Unutmayalım ki; mobbing, sadece öğretmenlerin değil, tüm çalışanların karşılaşabileceği bir vebadır. Bu nedenle, iş yerlerinde psikolojik tacizi önlemek için herkesin duyarlı olması ve gerekli önlemleri alması, geleceğin inşası için zorunludur.
İsmail Akgün
Eğitimci-Yazar, MEYAD Genel Başkanı