Alışveriş esnasında sık sık gördüğümüz gayet güzel bir şekilde ambalajlanmış, süslenip çekici ve albenisi yüksek hale getirilmiş yiyecekler bulunmaktadır.
Gelin görün ki o süslenmiş, güzel ve gösterişli görünen ambalajın içindeki yiyecekten hiç bir hayır gelmediği gibi, bir çok zarar da gelmektedir.
Sağlığa uygun olmayan içerikleri barındırması, fiyatının aşırı pahalı olması, görüntüsüne aldanıp içeriğinin kof çıkması, insanın sonuç itibari ile verdiği ücretin karşılığını alamadığı gibi o an hissettiği ve yaşadığı negatif duyguları bir çoğumuz yaşamıştır ve tecrübe edinmiştir.
Öte yandan lüks bir restoranda ailenizi ve yakın arkadaşlarınızı misafir edip hoşça vakit geçirmek için randevu alıyorsunuz, restorana gelindiğinde aksilikler zinciri peşinizi bırakmıyor, istediğiniz göl manzaralı masa farklı insanlara rezerve edilmiş, nasıl olur derken ‘’ efendim bir yanlış anlaşılma olmuş ‘’ bu seslenişe kulak veriyor ve alttan alıyorsunuz neyse diyorsunuz, siparişler veriliyor,
15 dk gelmesi gereken yemekler 45 dk sonra geliyor, işin kötüsü bir çok yemek siparişi yanlış geliyor, yemeklerin kalitesini de hiç konuşmayalım, servis deseniz rezalet, ardından işi tatlıya bağlamak için sipariş verilen tatlılar iyice hayal kırıklığınızı artırıyor ve pes doğrusu diyorsunuz. Tüm bunların üstüne gelen ve gözlerinizin fal taşı gibi açılmasına sebep olan hesabı da hayal kırıklığının son aşaması olarak kaydettiğimiz sıkça karşılaştığımız durumlar olagelmiştir.
Federasyon seçimleri farklı branşlarda devam ederken özellikle bir konuda; bilgim, birikimim, gözlemlerim ve dünya üzerinden yaptığım incelemeler neticesinde yetkililere ve spor camiasına sesimi duyurmak isterim.
Son zamanlarda hayatın farklı alanlarında ve özellikle sporda bir tuzağın içine çekiliyoruz diye düşünüyorum. Bu tuzak gençlerin her anlamda ön plana çıkarılmaları, gençlerin daha çok söz sahibi olmaları gerektiği, gençlerin yetkilendirilmeleri gerektiği gibi konulardır. Elbette gençlerimize güvenmeliyiz ve yetki sahibi yapmalıyız. Ancak bunu yaparken de net kriterlerimizin olması icap etmez mi? Bilgi gibi, birikim/tecrübe/donanım gibi, ortaya sunulmuş üretilmiş bir ürün gibi mesela…
Düşünsenize daha düne kadar aktif spor yaşamını sürdürmüş ve sporu aktif olarak bırakmış ve devam eden süreçte sporun farklı alanlarında kayda değer bir sorumluluk alarak, sporun bütünsel anlamda zorluklarını yaşamamış bu kişileri spor geçmişlerinden/kariyerlerinden/şampiyonluklarından dolayı yetkilendiriyorsunuz!!! Bu durum elbette sadece sporculuk kariyerine sahip ve bu kariyerinden başka bir birikime sahip olmayan kişilerin aldığı bu yetkiyle, bilgisizlik ve tecrübesizliğin de getirmiş olduğu derin sıkıntılarla iş nerelere kadar gidebilir artık varın düşünün.
Sporda sporculuktan sonra yapılabilecek ve bir federasyonun emanet edilmesi ve liyakatli bir biçimde yönetilmesi için bir çok alan mevcutken bu alanlardan hiç birinde kendini ispatlayamamış kişilere kaldıramayacağı yükün yüklenmesi bizzat o kişiye karşı zulüm değil de nedir? Doğal olarak bu zulüm o camiaya yapılmış olmaz mı?
Kur’an da ‘’ Allah hiçbir kimseyi, gücünün yetmediği bir şeyle yükümlü kılmaz’’ Bakara Suresi 286, görüldüğü üzere Yaratıcımız bizi gücümüzün yetmediği ile yükümlü kılmazken biz insanoğlu neden birbirimizi gücümüzün yetmediği ile yükümlü kılıyoruz?
Kariyer yapmış bu sporcularımız, öncelikle ilgi alanlarına göre sporun farklı kademelerinde çalışıp hem bilgi, hem görgü ve deneyimlerini artırarak ve bu süreçte çalıştıkları kurumları daha fazla tanıyarak ve o kurumlarında kendilerini tanımasını sağlayarak, ayrıca genel anlamda spor camiasını, onun sorunlarını ve özel anlamda da yoğunlaştıkları branşlarını daha ileri düzeyde keşfederek, camianın iyi ve eksik yönlerini de tanımaları gerekmez mi? Devam eden süreçte bağlı bulundukları, kariyer yaptıkları spor branşının federasyonuna aday olmaları çok daha isabetli olmaz mı?
Sporculuk kariyerinden sonra o alanda antrenörlük yapıp sporcu yetiştirerek hem o sporun, sporcuların, doğal olarak kulüplerin ve nihayetinde federasyonların yapılarını ve sorunlarını tanıması çok daha kolay olacaktır. Sporcu yetiştirirken karşılaşılan farklı problemleri (ailevi, pedagojik, psikolojik, eğitimsel, sosyolojik, ekonomik v.b. ) görecek ve istese de istemese de olgunlaşacaktır. Bu olgunluk o kadar önemlidir ki, gün gelip federasyon yönetimini eline aldığında, bizzat farklı sorunlarla karşılaşmış bir kişi olarak ve bizzat alanın ve sorunların içinden gelmiş bir birey ve bunları sonuna kadar içselleştirmiş kişi olarak yönetimsel anlamda takınacağı tavır ve yaklaşım bu alanda zorluklar çekmemiş insanın yaklaşımıyla ve kriterleri ile bir olmayacaktır. Zira işin zorluk derecesini görecek, daha ehemmiyetle ve kıymet bilir samimiyetiyle yaklaşacaktır. Zenginliğin içinden gelen bir evladın baba parasını çarçur etmesi veya zorluklar içinden gelen bir çocuğun kazandığının kıymetini bilmesini buna örnek olarak gösterebiliriz.
Konfüçyüs’un dediği gibi ‘’ Elmas nasıl yontulmadan kusursuz olmaz ise, İnsanda acı çekmeden olgunlaşmaz’’
Diğer yandan sporun içine farklı mevkilerde yönetici olarak görev yapmakta ayrı bir bilgi, birikim ve yaklaşımı getirecektir. Spor uzmanı olarak istihdam edilip, bu alanda sporun sorunlarını tespit ve teşhis ederek pişmek, projeler sunarak üretken olmak, devam eden süreçte belki bir ilçe müdürü olarak görev yapıp farklı sorunlarla karşılaşıp spor dünyasını görmek, il müdürü, daire başkanı gibi farklı yönetimsel kademelerde görev alarak sporu özümsemek geleceğin federasyon başkanı için ne kadar isabetli olacaktır? İş sadece spor sahasında; teknik, taktik, kondisyon, motivasyon ve gösterilen performans ile bitmemekte ve o performansın ortaya çıkarılabilmesi için ne tür zor aşamaların geçilmesi gerektiğini bir yönetici olarak görmesi, geleceğin federasyon başkan adayı için paha biçilmez bir tecrübe ve ufuk açıcı bir yatırım olmaz mı? Hayatta satın alınamaz en büyük ve en acı değer tecrübe değil midir?
Başka bir yaklaşımla performans sporunu bıraktıktan sonra, akademik anlamda kendisini yetiştiren ama aynı zamanda camiası ile bağlarını her yönüyle devam ettiren bir insanın, genel anlamda spor ve özel anlamda branşı ile ilgili yapmış olduğu akademik çalışmalar ve güncel tespitler yine o kişinin akademik anlamda almış olduğu devlet terbiyesi onun federasyon yönetimini ele aldığında, sporculuktan gelen birikim, akademinin vermiş olduğu sistematik çalışma disiplini, devlet terbiyesi ve görgüsü federasyon yönetimi için kaçırılmaz bir birikim değil midir?
Öte yandan spora ve branşına menejer olarak hizmet eden kişi, sporcuları, antrenörleri, kulüpleri tanıyıp gerek branşın sorunlarına hakim olup, gerekse de camiayı ve federasyonu analiz etme şansına sahip olacaktır, bu kişinin de federasyon yönetimine bakış açısı, bilgi ve tecrübeleriyle farklı bir pencereden olmaz mı?
Temelde bir yöneticiden beklenen elindeki kıt kaynakları efektif ve optimal şekilde kullanmak suretiyle yönetim sergilemesi, adaleti sağlaması, ahlaklı bir camia oluşturmasıdır. Bununla birlikte ilk aranan Allah’tan ve milletten korkması, hak hukuku koruması ve savunması, inancın, aklın ve bilimin yöntemlerini uygulaması, kesinlikle egoist/bencil olmayan, karakterli, insiyatif alabilen, ikna kabiliyeti yüksek, idealist bir kişilik yapısı olan, yerel ve evrensel değerlere saygılı, ilkeli, prensip sahibi, omurgalı duruş sahibi olması, enaniyetten uzak mütevazı bir kişiliğe sahip olması; derken burayı biraz açmak isterim. Günümüzde ve insanlığın varlığından bu yana insanların en fazla rahatsız olduğu ve bunun için nice savaşların verildiği konulardan bir tanesi kibirdir, böbürlenmektir, karşı tarafı aşağılamaktır, ezmektir, tepeden bakmaktır. İşte ben dünya şampiyonuyum, avrupa şampiyonuyum, olimpiyat derecem var, benim sayemde şunlar olacak veya benim sayemde bunlar oluyor tavrı içinde olmaktır, adeta bir tanrı! edasıyla benim sayemde nimetleneceksiniz/nimetleniyorsunuz yaklaşımıdır, kendini yeterli görüp karşı tarafı aşağılamaktır, her hal ve hareketiyle insanlara tepeden bakmaktır, işte günümüz bazı yöneticilerinin ve yönetici adaylarının sorunlarından ve doğal olarak camiaların sorunlarından bir tanesi olan kula kulluğun oluşmaması için özünde mütevazı ve samimiyetle içten yaklaşan yöneticiler tercih edilmelidir. Yaptığı işi dert edinmesi, camianın sorunlarıyla içtenlikle ilgilenip, gösteriş ve çıkar ilişkisinden ziyade samimiyetle çözülmesi gereken işler olarak görmesi, sözde değil özde ahlaklı bir insan yapısına sahip olması, sistemi savunan, yönetici olduğu mevkide sistem kuran ve sonuna kadar sistemin peşinden giden, insanlarında sistemsel çalışmalarını teşvik eden, devletin kaynaklarını kullanırken bu kaynakların kendisine ait olmadığının samimiyetle bilincinde olan, milletin imkanlarını hiç bir menfaat gözetmeden yine millet için kullanan, aleyhine dahi olsa doğruluğun, dürüstlüğün, adaletin ve bir emanete sahip olduğunun, bu emaneti de ehline sağlam bir şekilde teslim etmesi gerektiğinin sorumluluğuyla hareket eden bulunduğu camiaya örnek teşkil eden bir insan olması gerekmez mi?
Denilebilirki bu özelliklerin ve niteliklerin bir insanda var olup olmadığını kestirmek mümkün değil. Hayır efendim gayet mümkün. İşte önceki paragraflarda anlatmaya çalıştığım üzere aktif spordan sonra almış olduğu görevler esnasında onun nasıl bir kimliğe sahip olduğu bütünsel anlamda meydana çıkacaktır. Elbette kendisini kamufle eden bireylerde olacaktır. Fakat çalışmış olduğu ortamlarda onu bütünsel anlamda tanıyan ve federasyon sürecine adaylık aşamasında gerekli malumatın ilgililere iletilmesi neticesinde o birey hakkında ve adaylığı ile ilgili gerekli adımlar atılabilir. Diğer taraftan o birey sporculuktan sonra çalışmış olduğu alanda spor mekanizmasının işleyişi, branşın mevcut durumu ve atılması gereken adımlar, devlet düzeni, devlet görgüsü, yönetici görgüsü, iş ahlakı, çalışma düzen ve disiplini, insanlarla/çalışanlarla iletişim, gibi alanlarda da kendisini yetiştirmiş olacaktır. Tüm bunların üzerine aday olması makul bir adımdır ve sonrasında da onun seçilip seçilmeyeceğine camia karar verecektir.
Birçok yönüyle örnek alabileceğimiz uygulamalara sahip Japon toplumunun bu anlamda da örnek uygulamaları mevcuttur. Japon toplumunda gelenekten gelen hiyerarşik bir düzenin olması ve bu uygulamalarına sadakatleri, çalışkanlıkları onları dünyanın lider ülkelerinden bir tanesi yapmıştır. Küçük bir çocuk bile 20 yaşında nerede olacağını, 30-45 ya da 50 yaşında veya yaşamının herhangi bir bölümünde hayatın içinde hangi konumda olacağını bilerek yetişmekteler. Doğal olarak bu bilinçle yetiştirilip zamanı geldiğinde adım atmaktalar.
Aslında bizim kültürümüzde ve geleneklerimizde de var olan ve fakat dünyanın ve toplumumuzun değişimiyle birlikte kaybetmeye başladığımız geleneksel bir hiyerarşi bulunmaktadır. Buna göre kendinden büyük, bilgi ve tecrübesi daha fazla olana sevgi ve saygı gösterilir, hürmet edilir, yer verilir, icazet alınır, sorulur ve öncelikle onun bütünsel birikiminden faydalanılmaya çalışılır.
Günümüzün temel sorunlarından bir tanesi de budur, ancak doğa boşluk kabul etmiyor ve günümüzün temel sorunu dediğimiz bu sorunla yüzleşmediğimiz ve etikete yapmış olduğumuz yatırım karşımıza koskoca bir hayal kırıklığı, heba olan yıllar, emekler ve pişmanlık olarak çıkıyor.
İlk iki örnekten ders alarak ambalajı güzel ama içeriği boş olan yiyecek gibi, sporculuk kariyeri dolu ancak yöneticilik babında insanlara verebileceği hiç bir şeyi olmadığı gibi bir çok zararı da getirecektir. Diğer örnekte olduğu gibi anlı şanlı bir restoranda yaşanan hayal kırıklığı gibi anlı şanlı bir sportif geçmişi olmasına rağmen yönetici olarak bilgi ve birikime sahip olmayan ve doğal olarak camiaya katacağı bir şeyler olmadığı gibi, getireceği zararlarında aşikar olduğu insanların yönetici olarak camialar tarafından kabul edilmesi yine o camiaların aldıkları kararla kısa orta ve uzun vadede pişman olacakları bir seçim yapmaları anlamına gelecektir.
Yöneticilik özel bir yeteneğe sahip olmak ve gerekli eğitimi almakla ilintili bir vakadır. Yönetici kayıtsız şartsız sporun içinden gelecek diye bir kaide yoktur ve olmamalıdır da, alanın dışından gelip bütünsel anlamda üstün başarılar alınabilir ve alınmıştır da tarihin her döneminde tarihin farklı toplumlarında ve alanlarında. Diğer taraftan gönül ister ki sporun içerisinden gelip üstün yöneticilik meziyetlerine sahip olan kişiler sporu, federasyonları yönetsinler.
Tüm bunlar çerçevesinde gerek Bakanlığın ve gerekse de camiaların federasyon seçimlerinde itinalı çalışmalar yapıp seçici olmaları; yine o camiaların mümkün olduğunca az sorunla (zira insanın olduğu her yerde sorunlar olacaktır) yönetilip gelişimlerine büyük katkı sunacaktır.
Özellikle insan fıtratının, hatta millet DNA’mızın bozulduğu günümüzde seçilecek insanlarda ve ekiplerinde bakılması gereken temel özellikler: Ahlak, adalet, omurgalı, karakter, kimlik, bilinç, samimiyet, gözü ve gönlü tokluk, namuslu, eğitimli, lider özelliklere sahip, idealist, iş bitirici şahsiyetler olmalıdırlar.
Unutmayalım balık baştan kokar ve seçtiğimiz yöneticilerle emeklerimizin karşılığını alırız veya heba ederiz. Zira yönetim her şeydir.