HABBE

Bir yandan insanlık, insan hakları, demokrasi, istekleri, sıkıntıları dile getirebilmek adına sesli düşünebilmek derken, diğer yandan tam ters bir davranışla susmak ya da susturulmak.

Aslında susmak bir noktada konuşmanın ta kendisidir. İnsan susarken bile çok şeyleri anlatmaz mı?

O bakışlar, o yüzler, mimikler, beden hareketleri neleri ifade etmez ki?

Hele hele susmak sözün bittiği nokta ise. İşte sessiz çığlık, kızgınlık, kırgınlık, dargınlık, gazabı İlahiyi bir noktada davet…

Bir de susanlar ve konuşanlar meselesi var ya!

Hani bizde alışılagelmiş bir şey var ya bilen de, bilmeyen de konuşuyor, yani ağzı olan konuşuyor diye!

Tabii ki konuşanların neyi konuştuğunun farkında olması, kendisini ölçüp tartması da bir o kadar önemli. Yani bilgi birikim, ehliyet, liyakat, vukufiyet, samimiyet, niyet, hakikat, şahsiyet… gibi hasletler çerçevesinde konuşmak.

Konuşmak için konuşmamak, konuşması gerekenleri de susturmamak. 

Bazen çok yükseklerde oturmak konuşmanın etkili olacağı anlamına gelmez. Nüfuz ile konuşulanlar her zaman için hakikat anlamına gelmez.

Her şeyin zerre kadar değerlendirildiği şu fani dünyada küçük hesaplara dalmadan gafletten uyanıp ince bir nokta olan bir yandan elinden, dilinden kimseye zarar gelmeden yaşayabilmek, diğer bir yandan en ufak bir yanlışa bile çıkar adına hesap yapmadan susmamak ve avazı çıkıncaya kadar bağırmak.

Kalemin de, kılıcın da hakkını verebilmek. Suskun kalmamak, susturulmamak, konuşmak ama konuştuğunun farkına vararak.

Zira ağzı olan konuşuyor. Spor, din, siyaset adına çok şeyler konuşulacak. 

Çok şeyler konuşulacak çok. Aman ha dil yarası ağırdır, gönülleri yok etmesin, ateş gibi yakmasın. Konuşurken habbeyi abartıyla kubbe yapmadanetrafı da kırıp dökmemek. Doğru öğrenilmek için tecrübe edilmek zorunda değildir.

Sesli düşünebilmek, susmak da, susu-yorum derken;

Susmak, konuşmak. Ama ölçüyü kaçırmadan…