KARDEŞ KALLEŞLİĞİ

“TÜRK Devletleri Teşkilatları Birliğine Sızan Ayrılık: Güney Kıbrıs’a Destek, Türk Devletleri Teşkilatı’na İhanet mi?”

Taraflar Değişiyor: 

Semerkant’taki AB-Orta Asya zirvesinde Türk Devletleri Teşkilatını destekleyen ülkelerden Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan ülke başı 2,4 milyar Euro toplam 12 milyar Euro karşılığın da, Türk Devletleri Teşkilatı başta olmak üzere, Türkiye ve KKTC’ye ihanet ederek, Türk basınında çıkan haberlere göre karşı tarafa geçtiler. Yani Kıbrıs da rumların geçmişte adanın tamamını işgal etmek isteyen, bu amaçla yaptıkları katliamların tekrarlanmaması için barış amaçlı caydırıcı güç olarak bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Türk ordusunu işgalci ordu olarak nitelendiren, Kuzey Kıbrıs Türk tarafını yok hükmünde sayan, Sadece Kıbrıs Rum tarafını tek devlet olarak sayan deklarasyonu imzalayarak Jeopolitik Kırılmaya neden oldular. 

Uluslararası ilişkilerde dostluk kadar belirsizlik de sabittir. Son günlerde yaşanan bir gelişme, Türkiye'nin hem bölgesel etkisini hem de kardeşlik temelli diplomatik vizyonunu ciddi şekilde sorgulatıyor. Avrupa Birliği tarafından yayımlanan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi lehine kaleme alınan deklarasyona, Türk Devletleri Teşkilatı’na üyeliğide olan  ülkelerden, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan’ın imza atması, sadece diplomatik bir kırılma değil, aynı zamanda stratejik bir uyarıdır.

Söz konusu metin, Türkiye’yi “işgalci” olarak tanımlamakta ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin statüsünü yok saymaktadır. Bu, Türkiye’nin uluslararası hukuk temelinde yürüttüğü Kıbrıs politikalarını görmezden gelen bir duruştur. Ancak daha çarpıcısı, bu metne Türk dünyasının önemli aktörlerinin destek vermesidir. Yıllardır kardeşlik, ortak tarih ve kültürel bağlar üzerine inşa edilen ilişkiler, tek bir deklarasyonla derin bir çatlakla karşı karşıya kalmıştır.

Peki bu gelişme ne anlama geliyor?

Görünürde bu ülkeler bağımsız dış politikalar yürüten egemen devletlerdir. Ancak uluslararası dengelerde her kararın arkasında etki eden bir güç vardır. AB’nin bu deklarasyonda ısrarcı tavrı, Orta Asya’da etkinliğini artırmak isteyen İsrail’in son dönem diplomatik atılımları, Rusya’nın geleneksel nüfuz alanlarını koruma stratejisi ve Çin’in bölgeye ekonomik yumuşak gücüyle yaklaşımı dikkate alındığında; bu imzaların sadece birer diplomatik jest olmadığı anlaşılır.

Dahası, Türk Devletleri Teşkilatı bu gelişmeyle bir sınavdan geçmektedir. Kurumsal yapısı ve söylemleri birlikten, dayanışmadan ve geleceği birlikte inşa etme iddiasından besleniyordu. Ancak bu deklarasyon, söz konusu dayanışmanın derinliğini ve tutarlılığını ciddi şekilde sorgulatmaktadır.

Türkiye açısından bu gelişme hem stratejik hem de ahlaki bir hayal kırıklığıdır. Ancak diplomasi sabır işidir. Bu olay, duygusal tepkilerle değil, uzun vadeli çıkarlar gözetilerek yönetilmelidir. Türkiye, kardeşlik hukukuna dayalı ilişkilerini yeniden tanımlarken, alternatif diplomatik açılımları da gecikmeden devreye sokmalıdır. Zira çağımızda sadakat, sadece ortak tarih değil, ortak vizyon ve ortak çıkarlar üzerine inşa edilir.

Unutmamalıyız ki jeopolitik haritalar, sadece sınırlarla değil, tavırlarla da çizilir. Türk Devletleri Teşkilatı'nın geleceği, bu krizi nasıl yöneteceğine bağlıdır. Kıbrıs deklarasyonu küçük bir metin olabilir; ama etkisi büyük olacak bir dönüm noktasına işaret etmektedir.