LİYA-KAT(IL)

İlle de bilmek, liyakat, ehliyet, işi ehline bırakmak, bir bilenin iş yapması.

İş istenmez verilir, yiğidi öldür hakkını yeme, işe göre adam; adama göre iş, akıl yaşta değil baştadır, akıl para ile satılmaz… gibi günlük hayatta kullanılan daha bunun gibi daha nice sözler işi bilmenin, liyakatin önemini vurgulayan ifadelerdir.

Olmaz işin İlahi boyutu derseniz Kuranı Kerimde şöyle buyruluyor; “ …Şüphesiz Allah, emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor…”

Daha bunun gibi Yüce Kitabımız Kuranı Kerimde liyakatle ilgili ayetlerin sayısını çoğaltmak mümkün…

Hayattan en güzel örnek mi istersiniz? İşte Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)… 

Madem insanlara rehber olarak gönderilmiş işte hayatından ve hadislerden örnekler…

“Her kim Allah’ın razı olacağı daha liyakatli birisi varken, adam kayırarak kendine yakın olanı seçerek ona resmi görev verirse Allah’ın laneti onun üzerinedir…”

Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: “Resûlullah (sav) “Emanet kaybedilince kıyameti bekleyin” buyurdu.
Ashabı Kiram; “Ya Resulullah! Emanet nasıl kaybolur?”

Resulullah (sav) “İşler ehil olmayanlara teslim edilince” buyurdular.

Yaşanılan başka bir örnek mi istiyorsunuz?

Ebuzer (ra) anlatıyor: “Ey Allah’ın Resulü! Beni memur tayin etmez misin?”
Resulullah (sav) mübarek elini omzuma vurarak bana: “Ey Ebuzer; Ben, Seni zayıf görüyorum. Ben kendim için istediğimi senin için de isterim. Sakın iki kişi üzerine âmir olma, yetim malına da velilik yapma. Memurluk bir emanettir. Hakkını vermediğin takdirde kıyamet günü perişanlık ve pişmanlıktır. Ancak kim onu hak ederek alır ve onun sebebiyle üzerine düşen vazifeleri eksiksiz eda ederse o günün perişanlığından kurtulur” buyurdu.

Evet, hani inancımızın gereğini arıyoruz ya!

Hani inanç temellerine oturtmaya çalışıyoruz ya!

İşte ilahi hüküm, işte insanların rehberi Peygamberimiz (sav) hayatından sadece iki örnek…

Nereden çıktı yahu Biz İslami sadece namaz, oruç, zekât ve hac gibi ibadetlerden bilirdik nerden çıktı yahu diyerek rahatımızı bozan bu hakikati görmezlikten mi geleceğiz, yoksa yoksa inkâr ederek daha kötü bir yola mı başvurulacak?

Yoksa buraya kadar okumadık mı daha, işimize mi gelmedi mi dersiniz?

Ortada da çok güzel bir örnek var. Memurlukla ifade edilen bir üst düzey göreve Peygamberimizin hayır Sen bu göreve layık değilsin şeklindeki yaklaşımı en alttan üst makama kadar parmakla gösterilebilir bir sayıda olsa da kaç kişi veya kimler Sen buna layık değilsin, senin hakkın değil, olamaz, olmaz şeklinde söyleyebiliyor ya da tavır sergileyebiliyor!

İşte asıl mesele, kırılma noktası da burada. Liyakatli olmayana, işi bilmeyene hayır diyebilmek! Ama gelin görün ki ne buna hayır denilebiliyor, ne hayır demekle yakın biri kırılabiliyor ve ne de üst makamdan gelen bir emre karşı dik duruş sergilenebiliyor.

Ahbap çavuş ilişkisi misali bir durum söz konusu. Bu durum özel anlamda olduğu gibi daha geniş anlamda kamuda daha çok karşılaşılan bir halde doğrusu.

Belki herkes işi ehline vermemekten şikâyet ediyor ama iş başa düşünce aynı hatalar zincirleme devam ediyor.

Ta dünden beri böyle değil mi?

Ya nereden karıştırdı inanç, peygamber mi denilecek?

Merak edilmesin evrensel denilen dünya hayatında değişik milletlerin de sıkıntısıdır liyakat.

Büyük İskender, ölümü anında imparatorluk tacını kime bıraktığını soran generallerine, "layık olana" cevabını vererek ölüm anında liyakatin önemini vurgulamak için geride kalanlara mesaj vermiş.

Shakspeare; “Liyakat olmadan kazanılan, müstahak olmadan kaybedilir.” diyerek haksız kazancın adeta bereketsizliğine dikkat çekmiş.

Bacon; “Bir insan, hiçten kimseler arasında düdüğünü öttürmek istedi mi, o devir çökmeye yüz tutmuş demektir.” diyerek liyakatsizliğin adeta ölümünden bahsetmiş. 

Evet, bizden biri olan Cenap Şehabettin; “ Eşeği mektep müdürü yapan, dershanelerin ahıra döndüğünden bahsetmemelidir.” diyerek kötü sonun yaşanmaması gerektiğini anlatmaya çalışmış.

Evet. Liyakat, ehliyet, işi bilene vermek! Ağızlarda yıllardır dillendirilen ve birçok insanın dilinden düşmeyen ama iş başa düşünce de uygulanmayan bir durum liyakat…

Ama liyakati ağzından düşürmeyenler fırsat kendilerine gelince liyakate başta yakınlarını unutmayarak liya-kat(ıl) diyerek sanki bana katıl, benden ol diyorlar sanki. Sadece onu da demiyor. Bana her yönüyle tabi ol, benim her dediğime evet de ki benimle olsan. Yoksa...

Birden Hz. Ebubekir'in yıllara inat eskimeyen o güzel sözü zihinlerimizde canlanarak “ Mal cimrilerde, silah korkaklarda, yönetim zayıflarda olursa işler bozulur.” Demekten doğrusu kendini alamıyor insan. ..

Evet… Liyakatten daha doğrusu liyakatsizlik kadar tehlikeli haysiyetli bir yapıyla birlikte insani, inanç, ahlaki, kültürel değerlerin de eksikliği ile bir düşünün artık işin vehametini…

Hırs, haksızlık, iftira, yalakalık, kaybetme korkusu, ben merkezli oburluk-bencillik, merhametsizlik, tatminsizlik ve daha neler neler…