ŞAKALAR

Şaka… Hayat öyle muammalarla dolu ki şakayı arar, hatta kaldıramaz hale gelmiş insan.

Şaka kimileri için lüks, arada bir, hatıra geldikçe, şartlar el verdikçe. Kimileri için de hayatın kendisi. Sanki şaka olmazsa hayat olmaz veya şaka hayatın anlamıymış gibi. Bazı kimseler de şakasız duramaz. Öyle ki şakalar nedeniyle değişik lakaplarla anılan kimseler bile var toplumlarda. Ömrün her anında karşılaşılan şakalar bir güne sığdırılmış. Hangi tarih mi? Hepimizin bildiği 1 Nisan tabii. Her şeyin bir tarihi, başlangıcı ve süreci olduğuna göre 1 Nisan’ın da bir tarihi süreci olsa gerek.

Tarihteki rivayetlerin birine göre; nisan bir şakası, 16. asırda Fransa'da 9. Charles zamanında ortaya çıkmış. 9. Charles, gregoryen takvimine göre 25 Mart- 1 Nisan haftasındaki yılbaşı kutlamalarını 1 Ocak tarihine kaydırmış. Kimse kendisini ciddiye almayınca yeni yılın başladığını kabul ettirmek için halka davetiyeler göndermiş. Bin bir güçlükle davete katılan halk, aslında böyle bir davetin olmadığını öğrenince evlerine dönmüşler. Kral Charles, bu şakasıyla çok eğlenmiş. 

Fransız halkı, bu sefer kralı alaya almak için yılbaşı eğlenceleri düzenlemiş. O zamanki iletişim şartlarında bazı insanlar bu gelişmelerden haberdar olmamış. Bazıları ise bu kararı protesto etmek amacıyla eski adetlerine devam etmişler.

l Nisan'da partiler düzenlemişler, birbirlerine hediyeler vermişler. Diğerleri ise bunları Nisan aptalları olarak nitelendirip bugüne 'Bütün Aptalların Günü' adını vermişler. Bugünde diğerlerine sürpriz hediyeler vermişiler, yapılmayacak bir partiye davet etmişler, gerçek olması mümkün olmayan haberler üretmişler. 

Yıllar sonra takvimin ayları yerine oturup, ocak ayının yılın ilk ayı olmasına alışılınca, Fransızlar l Nisan gününü kendi kültürlerinin bir parçası olarak görmeye başlamışlar. Zamanla bu şaka kabullenilmiş ve günümüze kadar gelmiş. Bu gelenek gittikçe süslenerek, zenginleştirilerek ve yaygınlaştırılarak devam ettirmişler. Bu âdetin İngiltere'ye ulaşması yaklaşık iki yüzyıl sürmüş, oradan da Amerika'ya ve bütün dünyaya yayılmış.

İkinci bir rivayet ise şaşırtıcı olduğu kadar da düşündürücü.

15. yüzyılın sonlarında Haçlı Ordusu, Endülüs Müslümanlarının son kalesini kuşatmış. Uzun süren bir kuşatma olmasına rağmen, kış aylarının da etkisiyle, kale korunabilmiş. Durumun zorluğunu anlayan Haçlı ordusunun komutanı değişik taktikler düşünmüş. En sonunda 31 Mart gecesi kalenin önüne giderek bir elinde Kur’an, bir elinde İncil "Şu iki kitap üzerine yemin ederim ki, teslim olursanız bu akşam size bir şey yapmayacağım" demiş. 

Gerekli görüşmelerden sonra canlarının kurtarılması karşılığında Müslümanlar kaleyi teslim etmişler. Ertesi sabah, yani 1 Nisan sabahı Haçlı ordusu komutanı bütün Müslümanların öldürülmesi için emir vermiş. Bunun üzerine Müslümanlar "Yemin etmiştiniz, bize söz vermiştiniz" dediklerinde Haçlı ordusu komutanı "Benim sözüm size dün akşam içindi, bugün için size bir sözüm yoktur" diye cevap vermiş ve bütün Müslümanlar orada şehit edilmiş.

İşte o gün bugündür 1 Nisan Hıristiyanlar arasında hile günü olarak kutlanmış ve 1 Nisan şakası olarak günümüze kadar gelmiş ve günümüzde de kutlanır olmuş.

Yani yüzlerce, binlerce Müslüman’ın katliam günü olan 1 Nisan'lar, bir şaka günü olarak kutlandığı anlatılmaktadır.

O gün veya bugün kadar, şakanın ne olduğu ve nasıl olduğu da önemli olsa gerek.

Şaka; bazen gerçekten öte davranış sergileme, vakti bir şekilde değerlendirme, gerçekleri değişik bir şekilde ifade etme yollarından bir tanesidir.

Lügatte şaka; espri, lâtife, muziplik, nükte, nazire, şaklabanlık, takılganlık ve takılma eş anlamlı durumları içeren bir kavram olarak ifade edilmektedir.

Türk Dil Kurumu Sözlüğünde şakanın isim anlamı olarak da"Güldürmek, eğlendirmek amacıyla karşısındakini kırmadan yapılan hareket veya söylenen söz, latife." şeklinde de tanımlanmaktadır.

O halde şakayı anlamlandırmak önemli. Hatta şaka bir meslek ve sanattır da denilebilir. Tarihte şakanın temsilcileri yok mu yani? Nasrettin Hocalar, Hacivatlar, Karagözler, Keloğlanlar… Bu isimler başlı başına anlamlarla yüklü bir şaka ansiklopedileri sanki.

Şaka yaparken neye dikkat etmek gerekiyor pekâlâ?

Şakaları herkes kaldıramayacağına göre k kaldırsa bile bir şakada üç şartı aramak gerekir herhalde. Zaman ve ölçü-sınır…

Zaman şakalarda önemli bir kavramdır. Zaman, ortam ve mekân şakayı anlamlı veya anlamsız kılan temel şartlardan bazılarıdır. Bazen çok şakacı birine yapılan basit bir şaka bile zamansızlığı nedeniyle kızgınlıklara ve tepkilere neden olabilir.

Şakalarda ölçü-sınır da oldukça önemlidir. Yani yerinde ve dozunda davranış sergilemek şakayı anlamlı kılar. Yalan, hile, aldatıcı, rencide edici, hakaret edici, moral bozucu, yüz kızartıcı, üzücü, eşek şakası boyutundaki şakalar kimin hoşuna gider, kim kendisi ile alay edilmesinden hoşlanır ki?

İnsanı insan yapan, insani değerleri barındırmasıdır, duygulu olmasıdır. Her şeyde olduğu gibi şakada da teraziyi ölçüde tutmak, basamaklar arası mesafeleri uçuruma sürüklememek, yani itidalli olmak çok önemlidir şakalarda. Öyle ki belli bir boyutu aşınca, aşırıya kaçınca muhabbetin, sevginin, saygının sonu, belki de kinin, nefretin, kavganın başlangıcı olur şakalar. Sulandırmamak, bıkkınlık vererek tıkandırılmamalı şaka yolları.

Ne demiş büyüklerimiz; “Muhabbeti yiyip bitiren, adaveti başlatan ölçüsüz şaka, pusulasız gemi gibidir. Nerede duracağı, kime zarar vereceği, kime dokunacağı kestirilmez.”

Belki de şaka bir ihtiyaçtır, monotonluğu canlı kılmaktır. Tarihteki insanları örnek alarak ve şakalardan da ders alarak anlam kazandırılmalı şakalara. Unutulmamalıdır ki insanlara huzur veren, insanları güldüren ve düşündüren, hiçbir şekilde insana zarar vermeden eğitim metodunu doğru kullanarak insanları yermeden iltifatlarla anlam yüklü insan dünyasının belki de anahtarı ve süsüdür şakalar.

Hem özgürlük ve demokrasinin kendinden söz ettirdiği şu dünyada şakaları bir güne neden hapsedelim ki…