Zorlansa bile, tepki ve en iyi cevabı verme adına sussa da bu kadar sessiz kalmamış, zorlanmamış, uzun kalmamıştı dostlarından, arkadaşlarından, dünyayı paylaştıklarından, hasbıhal ettiklerinden Kalem.
Günışığına Fırat’a Haberin Saatine hasret, inadına illa da hasletler, kışın en sert hava şartlarındaki kardelenin, her şartta ve zeminde vakur olan bir hayatın tarihindeki Ölmez Temsillerin Numunesinin mazerete hiç ama hiç ihtimal var mı ha!
Hele hele Ebu Cehiller kıtaları dolaşıyorken, Şeytan değişik kılıflarla kendini meşru göstermeye çalışıyorken, güçlülük ve zorbalık kendini adalet diye takdim ediyorken, zulüm idarenin adı oluyorken, şahsiyetsizlik resmi hüviyet kazanıyorken…
Ya bir de zerrenin bile değerlendirildiği bir hayatortamında gerçek anlamda sebatın, sabrın, inancın, metanetin, kanaatkârlığın, azmin karşısında ümitsizliğe neden hayat öpücüğü şansı verilsin, sayının karşısındaki az da olsakalitenin farkına varılmasın ki!
Karşıda müthiş bir yangın içerisinde tutuşan ciğerparelerimiz, evlatlarımız yanıyorken, ortada insan gibi kutsal bir varlığa hizmet söz konusuyken takılan çelmelerdeki düşmelerin ne önemi var ki!
Hayatın doğruluğu, iyiliği, güzelliği, estetiği, anlamı, değerleri varken bencilliğin sınır tanımaz neyime lazım tavırlarına aşk, muhabbet, şefkat, hürmet, sevgi, saygı, adalet, samimiyet, vefa gibi olmazsa olmazların feda edilmesi hangi insafla izah edilebilir ki?
Aslında fırtınalar kopuyordu, daraldıkça daralıyor sanki göğsü ağrıyordu Kalemin!
Son zamanlarda bir şeyler anlamak, anlatmak için dost ve arkadaş arasındaki farkların fotoğrafları için flaşlar arka arkaya patlatılıyordu ama. Sevgililer Sevgilisinin ilk üç sırada Sana en yakın annendir güzel sözünü anlamaya başlamıştı Kalem. Sana “Aha buram ağrıyor, göğsüm ağrıyor ana diyor Kalem. Ama çiğ süt emen insanoğluna en şiddetli ağrıyı bilehissetmemeye çalışıyorum Ana diyordu Kalem!
Şöyle bir uzandı düne Kalem. Hz. Ali hissiyatını karıştırmamak için tükürmemişti bile hasmının yüzüne. Ya Fatih Sultan Mehmet adaletin iktizası için padişah da olsa çıkmamış mıydı kadı önüne. Bir de her doğruyu her yerde söylemenin doğru olmadığını öğrenerek yutkunuyordu Kalem.
Hani “… Sana ihsan edildiği gibi, insanlara ihsan da cimri davranmayınız…” İlahi nidasını da hiçbir zaman unutmayıp belki de istişarenin kapısıydı Kalem!
Her ne kadar yazarın ifade ettiği şekliye; “Gitmişti makama arz-ı hâl için 'Bey' dedi, yutkundu, eğdi başını. Bir azar yedi ki oldu o biçim."Şey" dedi, yutkundu, eğdi başını. Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı... Sordum: Memleketin neresi gardaş? Köy dedi, yutkundu, eğdi başını.” dese de…
Makamlar, hizmetler yerleridir, emanetlerdir, gözün olduğu, mesuliyetin söz konusu olduğu yerlerdir. Yoksa Yazarımızın ifade ettiği gibi “Bir zirvede ha bire şiştikçe şişene bak, bir tabanda her adım yıkılıp düşene bak. Bir ülke yansa bile yan gelip yatanlara, bir yangın söndürmeye çarıksız koşana bak…” keyif çatma, böbürlenme, hakaret etme, emanet güce ihanet etme yerleri değildir. Makamlar yükseldikçe tevazuuyla Yücel ’erek ölümsüzleşmeli insan...
İmtihanı zordu, uzundu Kalemin. Kalemin da nasihate, Yarene ihtiyacı yok muydu? O yaren günlerce, defalarca hiçbir zulüm, sıkıntı sonsuza kadar değildir diyordu Kaleme. Ümitvar olmak ve asla ümidini yitirmemek…
Merhum Mehmet Akif Ersoy “Ya Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı?
Mahşerde mi biçarelerin, yoksa felâhı!” derken yine Şair Abdurrahim Karakoç “İsyanlı Sükût” derken Yaratana asla karşı gelmemiş, isyan etmemişlerdi.
Yine Hallacı Mansur “Enel Hak” derken İlahlık davasında bulunmamıştı.
Züleyha, Yusuf’a âşık olduysa bile bu aşk Yusuf ile sınırlıkalmamıştı.
İmtihan dünyası ya! Allah hataları, günahları bağışlasın, Kendisi dışındakilere muhtaç etmesin. Zira af etmek O’nun şanındandır. Âcizane bu ifadeler de isyan sayılmasın. Çünkü zalim olmaktansa mazlum olmayı hep tercih ederdi Kalem.
İlk kez bu kadar uzun sürüyordu bu ayrılık, bu hasret. Sakın ha kızmak, üşenmek, küsmek olarak algılanmasın Kalemin intizarı, isyandan uzak nidası!
Kerem-Aslısız, Ferhat- Şirinsiz, insan; havasız, topraksız…
Kalem, Sizsiz yaşayabilir mi hiç?