Zulümden, haksızlıktan, gasptan, yetimin hakkına tecavüz etmekten, bedduadan çok korkarım. Bana ne benim gücüm ne ki, ta oralara ben ne yapabilirim ki gibi sorulardan sıyrılarak kaçamam.
Güçlünün zulmüne rıza göstermeyi zül kabul eder, haklının tarafında yer alırım, “bana karışmayan yılan bin yaşasın” asla diyemem. İster soğuk savaşta ister sıcak savaşta, isterse kendi nefsimle, isterse başka insanlarla olan ilişkilerde zulmün esiri, taraftarı, askeri hiç mi hiç olamam.
Hele hele asır değişmiş, şartlar bazı şeyleri gerektiriyor diye kendi kendimi da aldatamam, kandıramam. Her ne zulüm uygulanırsa uygulansın, hangi uzayan kol kesilirse kesilsin Vatan Şairi, adeta insanların kanaat ve ifade önderi Merhum Akif’in şiirini okur okur dururum kendi kendime. Ve kendisinden sonraki yıllarda da yaşasam ritim tutarım Merhum Akif’in sözlerine:
“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem; Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem. Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım!..- Boğamazsın ki! - Hiç olmazsa yanımdan kovarım. Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam; helehak namına haksızlığa ölsem tapamam. Doğduğumdan beridir aşığım istiklâle, Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle! Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum! Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim, Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim! Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım. Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım! Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...”
Hani bir türkücümüz “… Elazığ’da kar yağsa Rize’de üşüyorum, bir polis şehit olsa yanıp tutuşuyorum.” diyor ya ben de üşüyoruuummm!
Dün Filistin’de, Afganistan’da, Irak’ta, Azerbaycan’da, Bosna’da, Arnavutluk’ta zulüm, gasp, şiddet, vahşet, ölümler sınır tanımıyordu, çifte standardın kurbanı oluyordu. Bugün ise Doğu Türkistan’da. Yarın bilmem başka nerelerde? Üşümemek mümkün mü?
Yok yok Doğu Türkistan’daki zulüm yeni değildi, gizleniyordu, demir perde arkasından, komünizm kisvesinden baskılarla hürriyete pranga vuruluyordu. Ama artık nereye kadar?
Hani ilişkilerimizin beş bin yıl öncesine dayandığı Çinliler, şu tarihimizin bazı sayfalarını adeta, yırtarak, tahrip ederek, silerek kendi suyuna yön veren Çinliler, hani kilo ile eşyalarını kapımızın önüne kadar getirip de mallarını satarak sağlığımıza kan ağlayanlar, ekonomimize can çekiştirenler…
Ve canımızı, ciğerimizi, kalbimizi; Doğu Türkistanlı Kardeşlerimizi adeta sindiren, kendi zengin şımarıklarına kızların namuslarını hayasızca ikram eden insanlığı şekil olarak tadan Çinliler var ya!
Göktürklere ait kayıtlarda bakın bugün de devam eden Çinlilerin devam eden ahvali nasıl ifade edilmiş; “Çinlilerinbölücü ve yıkıcı propagandası, Çin kavminin sözü tatlı, hediyesi güzel imiş. Tatlı sözü, güzel hediyesi, uzak kavimleri yaklaştırır imiş. Sonra da fesat bilgisini orada yayarmış. İyi, bilge kişiyi yürütmez imiş. Onun tatlı sözüne, güzel hediyesine kapılan çok Türk kavmi öldü."Dün için söylenenlerden bugünün Çin’in farkı ne ola ki?
Birinci Dünya savaşında Rus tarafına açılarak bomba yağdıran gemilerimizin adı Yavuz ve Midilli olmuş ve savaş başlamıştı. Aslında sebep başkaydı ama bu hamle ise savaşın kıvılcımıydı. Tıpkı yıllardır Çin’in, Doğu Türkistanlılara uyguladıkları şiddetli, garazkarane davranışları, insanlığın yüz karalıkları karşısındaki eski adıyla Doğu Türkistan olarak bilinen Çin'in kuzey batısındaki Sincan Uygur Özerk Bölgesinin merkezi Urumçi'de meydana gelen olaylarda beş yüz civarında kişinin hayatını kaybetmesi ve bine yakın kişinin yaralanması gibi.
Olayların patlama sebebi Uygur Türkü kızlara yapılan ahlaksız saldırılar. Daha ne kadar kişinin öleceği, maddi zararın boyutunun ne olduğu ve bundan sonra ne olacağı da soru işaretleri ile dolu. Bakın Çin olaylarda yüz kırk civarı var diyor, Sincan Bölgesi ise beş yüz civarı diyor. Varın siz düşünün zulmün ne ölçüde olduğunu…
Ya olayların perdelenerek ve yıllarca süren esaret altında hürriyet hürriyet diye inleyen Doğu Türkistanlı Kardeşlerimizin özgürlüğe susayan içler acısı halleri….
Zulüm ha kendimize, ha yanı başımızdakine, ya da ta uzaklarda yapılsın, ne fark eder ki zulüm zulümdür. Nedense Batılı Uygar Devletler ve Dünyanın Patronu ABD zengin yer altı kaynaklarının ve petrolün olduğu yerlerdeki hürriyet, insan hakları ihlallerine daha merhametkar davranarak demokrat tavırları sergilemekten geri kalmayarak acil müdahalelerde bulunuyor(!)
Bakalım dün Asya’yı, Afganistan’ı, Balkanları, Türk Cumhuriyetlerini insanlık adına çıkmaza götüren kötülükleri karşısında bugün gerçekten insana yakışan tavırlarını sergileyerek yanlışlarından vaz geçebilecekler mi?
Doğu Türkistan neresidir, neden önemlidir ve Doğu Türkistan adına dünyaya miras bırakanlar kimlerdir?
Doğu Türkistan, Orta Asya'nın orta bölümünde yer alan büyük Türkistan'ın doğu kesimidir. Yani, Türkistan’ın parçasıdır. Satuk Buğra Han’ın,Yusuf Has Hacib’in, Kaşgarlı Mahmut’un, İsa Yusuf Alptekin’in… doğup yaşadıkları, silinmez kültür miraslarının ayak izlerinin olduğu yerlerdir. Ve de Fırat kenarında bir kurt kapsa kuzuyu adli İlahi gelir Ömer’den sorara bunu mantığının gereğini de unutmamak lazım.
Özellikle bin dokuz yüz kırklı yıllardan sonra Doğu Türkistan esarette. Çin’in güvenlik endişesi ve Doğu Türkistan’ın bağımsızlık hareketinin önünü tıkayabilmek için oluşturulan Çin’in başını çektiği Rusya ile birlikte oluşturulan Şanghay İttifakının, komünizmin zulmü altında yıllarca kanağlıyor Uygurlular.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsız Türk Cumhuriyetlerinin kurulmasıyla Çin; Kazakistan, Kırgızistanve Özbekistan’daki Uygurların Doğu Türkistan’daki kardeşleri ile irtibata geçmelerinden ve Batı Türkistan’daki bağımsızlık hareketinin Çin’e sıçramasından endişe etmektedir. Terörizm ve aşırı dincilik bahaneleri ise müdahaledeki acımasızlıklarının diğer sebepleri.
Özellikle Osmanlı’nın, Türkiye’nin varlığından hoşnut olanlar, dünyaları yakın olanlar, benzer kültürleri yaşayan ülkeler gibi Doğu Türkistan da Türkiye’ye çok farklı gözlerle bakıyor. Bir kere Doğu Türkistan'ın bayrağımızla tek farkı olan rengi.
Türkiye'de, Gökbayrağın bir genelgeyle yasaklanmasına çok alınmışlar Uygurlu Kardeşlerimiz. Bununla da kalınmamış istediği desteği de Türkiye’den göremedikleri için Sabık Doğu Türkistan Milli Merkezi de Türkiye'den Almanya'ya taşınmış.
Dünya Uygur Kurultayı Başkanı Rabiye Kadir, bütün Avrupa ülkelerinde, Japonya'da ve Avustralya'da üst düzeyde gerçekleştirilen ziyaretlerin, panellerin, açık oturumların Türkiye’de düzenlenmesi için Türkiye tarafından vize verilmemesine de kırgın olduklarını ifade ediyormuş. Bir de Türkiye’ye çeşitli yollardan gelip yerleşen Doğu Türkistanlılara bir taraftan Çin pasaport vermezken, Türkiye'deki yetkililerin pasaport alma şartına da çok üzgünler.
Yani yanlışlar düzelterek, Doğu Türkistan desteklenerek yalnız bırakılmamalı Uygurlu Kardeşlerimiz. Başka?
Ta cebimize, evimize kadar giren bazı malları boykot ederek Doğu Türkistanlı Kardeşlerimizin ölmesi için silah parası vermemek ve de duayı esirgememek, eksik etmemek. Yani zulme rıza göstermemek, zulmü alkışlamamak, sessiz kalarak mazluma can çekiştirmemek. Çünkü Doğu Türkistan’ın bayrağı ile bizim bayrağımızın tek farkı renkleri. Bu kadar benzerliğe karşı bu kadar duyarsızlık hiç olur mu?
Belki de Doğu Türkistan’da yaşananlar bir doğum sancısı. Bu asil millete esaret yakışmadığından hürriyetin ayak sesleri diye ümit ediyoruz. Hatırlarsanız bir zamanlar Rusya’da, Türk Devletleri adeta can çekişiyordu ve ödenen bedeller hürriyeti kaçınılmaz kıldı. Şimdi sıra Doğu Türkistan’da. Bitlis, Tiflis nasıl birbirinin kardeşi ise, Türkistan da aynı inancı paylaşan komşularıyla, Türkiye ile kardeştir.
Yaşasın zalimler için cehennem…