Ülkemizin kendine özgü özellikleri ve güzellikleri belirli günlerde millet olmanın da gereği olarak milli ve dini günlerimizi çeşitli etkinliklerle mutluluk ve coşku içerisinde kutlamaya çalışırız. Öyle ki yöresel ve geleneksel olarak sadece belli yörelerde, zamanlarda kutladığımız etkinliklerimiz de övüneceğimiz zenginliklerimizdendir. Ülke olarak belli zamanlarda kutlanılan günler gibi uluslararası düzeyde kutlanılan önemli etkinliklerden bir tanesi de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinlikleridir.

Neden dünya kadınları günü ve neden 8 Mart?
Dünya kadınlarının ortak bir gün kutlama isteğinin gündeme gelişi 1857’li yıllardır. 

ABD'nin New York kentindeki Cotton tekstil fabrikasında çalışan işçi kadınlar 8 Mart 1908 günü, haklarını alabilmek için son çare olarak greve gitmişler. Ancak patronlar bu greve zalim bir şekilde müdahale etmişler. Yanan fabrikadan kaçmayı ve fabrikanın çevresine kurulmuş olan barikatları aşmayı başaramayan 129 kadın işçi yanarak ölmüş. 

1911 yılında Dünya Kadınlar Günü ilk kez kutlandı.26- 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansında Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanması önerisini getirmiş ve öneri oybirliğiyle kabul edilmiş. 1960'lı yılların sonunda Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart'ın "Dünya Kadınlar Günü" olarak kutlanmasını kabul etmiş. Ve bu faaliyet uluslararası bir şekilde kutlanır hale gelmiş. Tarihte belgelenen ilk kadın hareketi 1909’da New York’ta gerçekleşmiş. Yani bugünü dünyaya kabul ettiren kişi Clara Zetkin’dir.

Türkiye’de ve Dünyada 8 Mart…
Türkiye'de ise, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlanmış. "Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı" programından Türkiye'nin de etkilenmesiyle, 1975 yılında "Türkiye 1975 Kadın Yılı" kongresi yapılmış. 1984'ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından "Dünya Kadınlar Günü" kutlanmaya başlanmış.

Tarihsel sürecin gölgesindeki Genel Sekreterlik (BM) kadına karşı şiddetin ayrıntılı araştırması ise oldukça düşündürücü. İşte kadına karşı şiddet ve 2007 itibariyle dünyadan bazı veriler; Kadınlara karşı şiddet dünyada en yaygın, ancak en az cezalandırılan suçmuş, tahminlere göre 113 ile 200 milyon arasında kadın demografik olarak “kayıp” (yok) görünmekteymiş (Ya doğar doğmaz öldürülmüşler -erkek çocuğun kız çocuğa tercih edilmesi- ya da erkek kardeşleri ve babalarıyla eşit derecede gıda ve tıbbi olanaklara ulaşamamışlar), fuhşa zorlanan ya da bunun için satılan kadınların sayısı yılda 700.000 ila 4.000.000 arasındaymış, cinsel kölelik düzeninden elde edilen kazançlar yılda tahminen on iki milyon dolarmış, en az üç kadından biri dövülmüş, cinsel ilişkiye zorlanmış ya da hayatı boyunca başka türlü suiistimal edilmiş (tecavüz, kötü davranış), sistematik tecavüz dünyadaki birçok çatışmalarda bir terör silahı olarak kullanılmaktadır. Ruanda’daki 1994 soykırımı esnasında 250.000 ila 500.000 kadının tecavüze uğradığı tahmin edilmekteymiş. Ne hikmetse Bosna’da, Sırbistan’da, Azerbaycan’da, Kırım’da, Doğu Türkistan’da, Filistin’de, Balkanlarda, Afganistan’da, Irak’ta… kadınlara ve çocuklara yapılan zulümler, tecavüzler reyting alamadığından mı, taraflı bir gözlük kullanıldığından mı, nedendir ama BM Raporlarında özgür bir şekilde, demokratik bir ifadeden yoksun bırakılmış(!)

Türkiye’de tabelalara yansıyan ilginç tabloya gelince; Türkiye’de kadınların yüzde 20’si nikâhsız yaşıyor, 100 kadından 2’si yükseköğrenim görüyor, 8 milyon kadın okuma-yazma bilmiyor, eğitim gören 100 kadından ise sadece 2 tanesi yükseköğrenim görüyor, şehirlerde evli kadınların yüzde 18’i, köylerde de yüzde 76’sı eşleri tarafından dövülüyor, kadınların yüzde 57,7’si evliliklerinin ilk gününde şiddetle karşılaşıyor, aile içi suçların yüzde 90’ını kadına karşı işlenen suçlar oluşturuyor.

8 Mart’a haksızlık yapmayalım. Tarihte bugün başka neler oldu acaba? İşte 8 Mart yansıyan bazı tarihi olaylar…

2017- İsrail'de ezanın 23.00-07.00 saatlerinde hoparlörle okunmasının yasaklanmasına ilişkin kanun tasarısı mecliste (Knesset) yapılan ilk oylamada kabul edildi.

2010- Elâzığ’ın Karakoçan ilçesinde meydana gelen 6 büyüklüğündeki depremde 41 kişi öldü.

2012- Kadına şiddet uygulayan kişilere elektronik kelepçe veya bileklik takılmasına imkân sağlayan Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine İlişkin Kanun Tasarısı, TBMM Genel Kurulu'nda yasalaştı.

2005- Çeçen lider Aslan Maşadov, bir çatışmada Rus güvenlik güçlerince öldürüldü.

1955- Türkiye'nin ilk kanserle savaş dispanseri açıldı.

1933- I. Beş Yıllık Kalkınma Planı kabul edildi.

1010- Firdevsi, Şehname adlı epik şiirini tamamladı.

 

Tabii ki kadınlara eğlence odaklı bakıldığı, çarşı ve pazarlarda adeta açık artırma ile kadınların satıldığı, suçu sadece kız çocuğu olduğu için diri diri toprağa gömüldüğü dönemler! Cahiliye zihniyetine pranga vurulduğu ve Arap Yarımadasının gecelerini aydınlatarak dünyaya güneş gibi doğduğu, taşlaşmış kalplerin yumuşadığı; akıllara yön veren, insanı mutlu eden, huzura erdiren kadına ve insana değer veren, varlıkların en mükemmeli sayan uygulamaları görmezden gelmek tarihe büyük haksızlık olur herhalde.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü anlamlı ve önemli bir gündür elbette. Keşke sadece her zaman bugünü kutlayanların kutlaması yerine bugünü kutlaması gerekenler kutlasa, bugün her zaman konuşanlar ve konuşulanlar yerine bugünün haritasını çıkaranlar konuşulsa, yani rutin dışına çıkılsa, usanç vermese ve adetten öte bir şeyler yapılsa bugün. Daha da önemlisi sadece desinler için konuşulmasa, konuşulanlar dört duvar arasında sınırlı kalınmasa. Kadın hakları, sorunları konusunda hep aynı türküler söylenmese, sahnede hep aynı kişiler oynamasa, konuşulanlar sessiz olmasa. 8 Mart’ın ne anlama geldiğini bilmeyen ve o tarihi bilmeyen kadınlar unutulmasa. Hele hele tarihteki kadınlar, anneler; dünümüz anlatılsa ne anlamlı olur değil mi?
Ama ne olur 8 Mart’ı sadece aynı kadınlar kutlamasın, bugünden başka kadınların da haberi olsun, bugün sözde kalmasın ve kadınlar çifte standardın kurbanı olmasın, dünya kendi kadınlarının haklarını kutlarken, diğer kadınların hakkını da gözetsin…

Anne hayattaki ilk öğretmendir, şefkatin en güzel numunesidir anneler, kadınlar. İnsan kendini doğuran kadını, annesini sevip ve haklarına nasıl saygı duymaz ki?

Ben bir ananın kuzusuyum, evladıyım. Ve maalesef annem varken çok zengindim, adeta parayla, makamla alamayacağım her şeyim vardı. Gaddar dünyanın insafsızlığında merhamet kapım vardı, güvensizlikler girdabında emniyetli mekânımvardı, fırtınaların önünde sürüklenmeyen bir duruşum vardı, her şeye rağmen sığınağım vardı, hatalarıma tahammül edenim vardı…

Ve şimdi bütün acımasız saldırıların, tehlikelerin ortasında sınırsız olduğu kadar adaletsiz, bir o kadar samimiyetsizdünyevileşmenin odağında yapayalnızım. 

Bir kanın olan annemi çok ama çok seviyor ve özlüyorum. Giden var ama geri dönen yok. Öyle ki sayılı günlerini geriye doğru sayan bir er kadar şansım yok benim. Üstelik anasızlık limanından uzaklaştıkça rotasız, pusulasız bir garibim ben!

Kim böyle bir kadına, kadınlar gününe karşı çıkabilir ki?

Başta ebediyete irtihal eden eden Merhum Annem olmak üzere annelere, duruşu olan vakur kadınlara rahmet; hayatta olan şekilden öte kadınlara, gönül ikliminin her mevsimini güzelleştiren kadınlara, hanımefendilere annelere, evlatlara, bacılara, eşlere … selam olsun.