İnce ayar, ince nokta, incelik, kırılma noktası… veya bir başka ifade ile hassaslık, hassasiyet…
Hani insan başıboş yaratılmadığına göre!
Bir yandan kâfirlere, münafıklara benzemeyi bile reddeden kati emirler, kötü hasletlere dur diyen hükümler, insan olmanın gereği kötülüklere karşı ikazlar, verilecek cezalar, gerekiyorsa canını, malını feda edecek bedenlerle savaşa koşarak giden ayaklar…
Diğer yandan zulme rıza göstermeyen, elinden-dilinden insanlığa zarar vermeyen, bir insanın canına kıymayı kâinatı yok etme edası ile yaklaşan gönül insanları. Halk lisanı ile kuzu gibi, melekten öte olabilenler…
Yani bir taraftan başka, diğer taraftan da başka olacaksınız. Nasıl mı, örnekleri var mı?
İşte ince ayar, hassaslık… Zerre kadar da olsa her şey, iyi ve kötü ne varsa değerlendirildiğine ve insana gücü üzerinde bir şey yüklenmediğine göre!
Elbette ki bütün kâinatı mükemmel bir şekilde yaratan Yüce Allah en güzel numune-i misaldir.
Bir yandan güzelliğin en güzel ifadesini Cemil isminde; kızgınlığın, şiddetin tezahürünü Celal isminde tecelli etmesi gibi. Öyle ki bu incelik bütün insanlığı kapsayan Rahman, sadece kendine yakın olanlara içleri ıstan bir yakınlıkta Rahim isminin nazenin, kibar, zarif, bir o kadar dardaki kurtuluşun en güzel dayanağı.
Diğer yandan insanlığa rehber olarak gönderilen hayat okulunun muallimi, muarrifi, sevgi selinin sonsuz deryada su ile hayat kazandığı Sevgililer Sevgilisinin ta kendisi bir başka numune-i misaldir. Sevgililer Sevgilisinin bir elmas misali olan dostu Hz. Ebubekir ile kömür misali Ebu Cehil’e yakınlığı hiçbir olur mu?
Bitmedi. Tarihin her sayfasında zamana inat daha nice örnekler…
Bir de insanın kendini şekilden öte insan kabul ederek, her zaman görüldüğünün farkında, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahrete çalışmak var ya!
Yani her şey ayan beyan ortadayken tarafsızlık, risk almama diye bir şey söz konusu olamaz. Ya ak ya kara. Mat, ara renk diye bir şey yok. Kirli beyazı, gri diye yutturmak da yok. Ara renkler aldatıyor gerçekten. Karambol, mış gibi görünmenin adı ise ikiyüzlülük, daha ağır bir ifade ile münafıklığın ta kendisi. Üstelik bitaraf olmanın sonu da bertaraf olmaktır.
Bir diğer nokta insanlık başta olmak üzere memleketine bile nemELAZImcılıĞı kabul eden bir hayatın tercih edilmemesi de bir o kadar önemli.
İşte kıssadan hisse, zamanı gelmeden ölümle son bulacak bir hayatı, geçen zamanın muhasebesi ile geleceğin hedefini belirleyen küçük ama sanatlı yapısı ile insanın kendisini, Yaratanını, yani insanlığı ve kâinatı tanımanın, okumanın sırrı işte burada gizli.
Bir taraftan Mevlâna, Yunus gibi yumuşak, halim, selim özellikleri ile insanlığın huzur adresi olmak, diğer yandan bedenin emanetinin farkında arkasında orduların, silahların gücünün fevkindeki cesaret, azim, kahraman ve cevval, tatlı sert bir şekilde Mehmet Akif Ersoy gibi ölümsüz bir hayatın mimarı olabilmek…
Kılıç ve kalemin yerini ve önemini tayin edebilmek. Ama hiçbir zaman ne şırıngadaki zehirli iğne ne de zehirli iğneyi kullanacak maşa olmamak!
Vesselam. En doğru hayat şekilden öte insan olabilmek, en kutsal makam olan onurlu bir insanlığı ebedileştirmeyi insanlığa hizmetkâr bir şekilde sürdürebilmek. Zaman denince zamanı yanlış kullanmamak, zamanı öldürmemek, zamanının ötesinde yaşayabilmek değil midir hayatın anlamı?
Hem zamanı durdurabilme imkânı olmadığına göre. Kayıpların söz konusu olduğu günlere üzülerek bir yıl ötesine adım atarak kaybedilenlerin farkına vararak galiba zamanı en iyi bir şekilde kullanmak ve asırların dahi öldüremeyeceği adam olmak ölümsüzlüğün ve zamanın bir başka şekildeki tarifi olsa gerek…
Zamanla eller nasırlaşsa da onurların hasırlar altında ezilmediği onurlu ve hayırlı yıllar temennisiyle…