İlk dönemlerinden beri onlarca medeniyetin ayak izlerinin silinmediği Filistin, Osmanlı İmparatorluğu savaşı kaybedince bugünkü Birleşmiş Milletlerin temelini oluşturan Milletler Cemiyeti, Filistin'i İngiliz himayesine (manda) verdikten sonra İsrail'in zulmü hiç eksik olmadı. Sapan ve taşlar karşısındaki tanklar, kimyasal silahlar İslam Aleminin ve Filistin’in baş belası İsrail’in zulmünde babasını bekleyen kız çocuğunun feryadı ve küçük yavru Muhammed’in kahpe bir şekilde öldürülmesi. Bir avuç Yahudi, dünyanın tadını bozuyor ve Müslüman’ın kanını içiyor. Batı izliyor. Ya İslam Ülkeleri ne yapıyor?

Dik duran ve daha önceleri İslam’ın bayraktarlığını yapan Türkiye karıştırılarak, ümitler yıkılmaya, ortalık karıştırılmaya çalışılıyor. Suriye’de matemin adı normal hayat olmuş.

 

İnsan hakları ve demokrasiyi her fırsatta ağzından eksik etmeyen Batı, Filistin’deki kardeşlikten, barıştan, dahası İsrail’e her türlü desteğin kesilmesi endişesinden ve halktan biri olan Müslümanların yönetiminden Türkiye gibi ikinci bir gücün dirilme korkusundan her türlü zulüm baş göstertiliyor, insan hakları, adalet sadece yazıda var. 

 

Her yerde zulüm ve adaletsizlik kol geziyor. Adalet haklının değil, güçlünün ve zorbanın yanında. Kemal Sunal’ın karlar eriyene kadar ilçeyi kaymakam ve hâkimolarak yönettiği şartları insan adeta arar oluyor. Vah insanlık, vah adalet vah!

 

Bana ne orası Filistin, bana karışmayan yılan bin yaşasın, oh oh diye kendimizi bir kenara mı atacağız?

 

Yoksa kendimizi kandırarak ben kimim ki onlara yardım edeyim mi diyeceğiz? Yoksa...

Ama Batı, İsrail, demokrasi, insan hakları ve adalet adına orada…

Ya aklımızı, kalbimizi nasıl ikna edeceğiz?

Aynaya baktığımızda kendi samimiyetsizliğimize ne diyeceğiz.

Yeri geldiğinde kutlu doğum, Resulullah’ı örnek aldığımızı söylüyoruz. Bakın O Peygambere o zaman…

“Beş yaşlarında Zeyd diye bir çocuğun çok bağlandığı, çok sevdiği, adını Umeyr koyduğu küçük bir kuşu varmış. Hz. Peygamber Zeyd’i her gördüğünde “Umeyr’in babası” anlamında Ona “Ebu Umeyr” iye hitap edermiş. Bir gün Zeyd’in kuşu ölmüş. Onun ölümü Zeyd’i çok üzmüş. Kuşun öldüğü günlerde Hz. Peygamber Zeyd’in evine gitmiş. Çocuğun kederli hali, Hz. Peygamber’in merhametli kalbini etkilemiş. Onu neşelendirmek istediğinden çocuğun saçlarını okşayarak yanağını öptü. Gülümseyerek: Ya Ebu Umeyr! Nüğayr (serçe kuşuna benzeyen bir kuş veya bülbül) ne oldu, hayvanı ne yaptın?” demiş. Hz. Peygamber’in kalbe huzur veren ilgisiyle ferahlayan Zeyd, bu söze çok gülerek acısının paylaşılmasından ve birliktelikten çok memnun olmuş.

Bir hayvana, kuşa gösterilen merhamet ve onun sahibine verilen değer ve onun acınsın paylaşmak. Örnek ise burada. Mısırdaki kardeşlerimizin bir kuş kadar değeri yok mu acaba?

Ölüm takdiri İlahi. Ancak tepki adaletsizliğe, haksızlığa. İnanın orada darağacına gidenler ölümden bile korkmuyordur. Ama bizim tepki vermemiz lazım, tepki vermeyen insanlardan, duyarsızlıktan korkmamız lazım.

Hani bir de bizim kitabımız, Kuranı Kerimimizi var ya! Bakın oralarda neler yazıyor.

Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Adaletle hükmedin. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız…

O halde hiç değilse karınca misali de olsa safımızı belirlemeliyiz. Zulme rıza zulümdür. İsrail’deki katliama sen de dur de. Ya tepkini göstererek alçaklığa dur de, sessiz ve tepkisiz kalma. 

Ya da Sen, katil İsrail’in safında yer alarak öldürülenlere katkıda bulunarak sen de bütün insanlığı öldürmüş gibi günahkâr ve suçlu ol demeliyiz. Tercih herkesin elinde...

Ben Filistin’im, Ben Doğu Türkistan’ım, Ben Kırımım, Ben Bosna’yım, Ben Hocalıyım, Mısırım, Ben Yemen’im, Ben Lübnan’ım ... Ben Mısırım… diyerek baharın ve sonrasındaki gelecek yaz ayına doğru karanlığa dur demeliyiz. Çünkü her insan bir değerdir. 

Ve Filistin’deki kardeşlerimizin en aza bir kuş kadar da olsa değeri olduğunu hatırlamalıyız.

Bir kuşu hatırlamayana, Ebabil kuşlarını hatırlatırız…