Marka; aidiyettir, tescildir, kalitedir, adrestir, sınırları aşmaktır, kabullendirmektir. İnsan için, yaşamak için temel ihtiyaçlar olan gıda, barınma, sağlık, eğitim, savunmadan tutun birçok alanda markalaşma söz konusudur. En basit bir alış verişe çıktığınızda bile marka ararsınız. Çünkü marka aynı zamanda bir güvendir.
O halde markalaşmak önemli. İnsan çok karşı çıktığı bir görüşün fikrinin mamulüne diye hayır diyemediği için ta kıtalar ötesindeki bir içeceği kana kana içerek bir oh! çekmiyor mu?
Marka bir noktada tutkudur, cazibedir. Öyle ki marka fiyat ne olursa olsun fedakarene bir şekilde mal ve hizmeti tercih etmektir.
Bu anlamda ülkemiz ve memleketimiz bir markalar silsilesidir. Ama;
Ya markanın farkında olamıyoruz, ya markayı geliştiremiyoruz, ya var olanla yetiniyoruz, ya markayı geliştirmek için gelişmeye ve eleştiriye kendimizi kapatıyoruz, ya kontrolümüze almak istiyoruz, ya küçük olsun benim olsun diyoruz, ya da…
Bir de bakıyoruz ki dikkate almadığımız, gerek duymadığımız neyime lazım tarzındaki rahat tavırlarımız nedeniyle bize ait olanlar başkalarının patent tescili ile elimizden gitmiş.
Harput-Elazığ bir markadır, Elazığlı bir markadır, ürünleri de bir markadır. Harput-Elazığ ölüsüyle, dirisiyle, mekânı ve mamulleriyle kendine özgü farkındalıkları olan markalar zinciridir.
Gakkoş, sekiz köşe kasket… Elazığ’a has marka olması gereken simgeler değil mi? Sekiz köşe kasket, Elazığ’a has yumurta topuk sivri burun ayakkabıyı da Elazığ sadece konuştu; Samsun kaptı!
Bizim olmasına rağmen Fırat zihinlerde değişik şekillerde algılandırılmaya çalışılıyor. İşte nehrimizde, üniversitemizde, liman başkanlığımızda, iş yerlerimizde Fırat ama Elazığ dışında başka isimlerle hatırlatılmaya çalışılıyor Fırat. Kömürhan Köprüsü, türkü ile tescillenmemiş olsaydı belki Kömürhan Köprüsünü de kaybedeceğiz.
Allah’tan, Harput’a ortak çıkan yok. Ama böyle giderse Harput’un içindekilerini kaybetmeyiz inşaallah.
Elazığ’ın yemek kültüründe ikinci sırada olduğuna nedense Elazığlı bile şüphe ile bakıyor; yemek kültürüne, gastronomiye yeterince ilgi duymuyor. Mesela Elazığ gastronomisi Elazığda yeterince yaygın mı?
Dutun ve üzümün her renginin, tadının üzerinde değişik nakış ve isimlerdeki pekmez, pestil, orcik ve değişik mamullerde patent başkalarının elinde Elazığ’dan eser yok. Yeri gelmişken orciğin bal ile karıştırılan ballı lokma denilen orcik türünün patentinin kaçırmamak gerekir.
Tulum peyniri gibi hayvansal ürünlerimiz de markadan yoksun. Yeri gelmişken önemli markalaşması gereken birkaç noktayı hatırlatmakta fayda var.
Kaysının değişik tattaki çeşitleri Baskil’de yetişiyor. Dil kira istemiyor, lügatte de anlam bulacak harfler var ama Baskil Kaysısı demeye dil bile zorlanıyor. Oysa değişik şekillerde Baskil Kaysısına patent almak ve Baskil Kaysısını değişikmamullerde markalaştırılabilir diye düşünüyorken kaysı da coğrafi kültürlerle kayıplarımız arasında yer aldı. Oysa Baskil kaysısı adı altında yeniden coğrafi işaretler alınarak Elazığ’a tescil edilebilir.
Kalp krizi ve dolaşım rahatsızlıklarına şifa olan öküzgözü üzümüne patent alınarak. değişik şekillerde markalaştırılabilir.
Değişik illerden getirilen nohutun adı Çorum Leblebisi olmuş. Kıskanmıyoruz, gıpta ediyoruz. Galiba Çorum’da sekiz çeşit leblebi mamulü söz konusu. Bir yetkilinin ifadesine göre Ağın Leblebisi Batıda reflü ve bağırsak hastalığı için şifa kaynağı olarak kullanılıyor. Ama Ağın Leblebisi sadece dilde var. Patentte ve markadaki Ağın Leblebisi daha bir başka tat vermez mi derken patenti alınan bu ürün acaba farklı şekillerde işlenemez mi?
İşte bu ve bu gibi hallere Elazığ’ın zenginlikleri, özellikleri, güzellikleri fark edilerek gereken yapılırsa işte o zaman Elazığlı memleketini ve kendini iyi tanır, Elazığ dışına yatırım yapmaz, hatta dışarıdaki Elazığlı da, başkası da Elazığ’a gelir; Elâzığ da markalar şehri olur.
Yeri gelmişken 1967 yılında kurularak değişik aşamalardan gelerek 2002 yılında Elazığspor ilk kez süper Lige çıkmıştı. O zaman da süper lige çıkmanın sadece sportif olarak düşünülmemesi gerektiği, mevcut yerinin de muhafaza edilmemesi halinde yıllar sonra tekrar aynı noktaya gelineceğini acizane ifade etmiştik, maalesef bu süreç yaşandı. Ve Elazığspor on yıl sonra tekrar süper lige çıktı.
Elazığspor da Elazığ’ın bir sembolüdür, simgesidir, markasıdır. Süper ligden üçüncü lige düşen Elazığspor örnek bir beraberlikle ikinci lige yükselmiştir. Umulur ki Elazığspor tekrar en kısa zamanda süper lige çıkar.
Elazığlının marka ürünlerinde benzer durumların tasnif edilerek planlı bir şekilde hareket edilmesi kadar dikkat edilecek en önemli husus Elazığ'ın en büyük rakibinin de, dostunun da sahibinin de kendisi olduğunun farkına varmalıdır. Özellikle de marka insanlarına daha fazla değer vererek…