Mescidi Aksa’da-Kudüs’te- Filistin’de, Suriye’de, Azerbaycan’da, Doğu Türkistan’da, Irak’ta, Myanmar’da, Afganistan’da, Yemen’de, Lübnan’da, Libya’da…; Afrika’da, Ortadoğu’da, Asya’da...; darbe ve terör ile müdahale ettiğiniz Türkiye’de, Mısır’da…

Ta dünyanın bir ucundan hem de hakkınız olmadığı halde oralarda ne arıyordunuz, oralara ne için geldiniz, gerekçeniz ve bahaneniz neydi, buna hakkınız var mıydı, mazlum ve mağdurlara, orada yaşayanlara vaadiniz neydi?

Demokrasi, özgürlük, insan hakları; yok yok daha fazla insan hakları, demokrasi ve özgürlük için; hatta başka uyuşturucu ve zihinleri bunaltan bir başka ifade için; Arap Baharı için orada olduğunuzu söylediniz.

Peki arşiv, kayıtlar, yaptıklarınız… Gittiğiniz yerlerde daha fazla insan hakları, demokrasi, özgürlük adına neler yaptınız; örnek uygulamalarınız var mı?

Olmaz mı?

Savaşlarda ölenler, yaralananlar, özürlü kalanlar, kimyasal bombalara maruz kalanlar, vatanlarından göç etmek zorunda kalanlar, mahzun ve mağdur olan yaşlılar, kadınlar, çocuklar ve insanlar; insanlık adeta ayak altında, ölüm, kan, gözyaşı, feryat, zindanlar, Ebu Gureyb’deki garabetler… 

Hep insan hakları ve demokrasi aldatmacasındaki bahaneler; ama petrol, yeraltı kaynakları, sömürgecilik şahane…

Dünyayı adeta kan gölüne çevirdiniz. Şimdi sıra Filistin’de mi?

Hatırlayın Filistin’de kurşun sıkılan hürriyete susamış çocuğu, eli bağlı onurlu kadını, hapishaneye idama haysiyetle giden Şehit Mursi’yi…​

Müdahale edilen devletteki ölü, yaralı, hasta, göç edenlerin sayısına ve o ülkeye müdahale edenlerin kazançlarına bakın! İşte o zaman daha fazla insan hakları ve demokrasiyi daha iyi anlamak mümkün.

Kolunuz uzun, manevralarınız zik zaklı, kalbiniz katı, göleriniz kara, her yeriniz kanlı…

Bunlar var ya çocuk öldürürler, baharda bile insanı dondururlar!

Peki uluslararası kuruluşlar ne alemde ne yapıyor dersiniz?

 

BATI VE YAHUDİLER

Ey dünya, devletler, yöneticiler, insanlık alemi, sahte demokratlar, ikiyüzlülükten öte çok yüzlü aldatıcılar, sözüm ona süper güç devletler, İslam Ülkeleri… vicdanınız, kalbiniz, gözünüz, kulaklarınız, hissiyatınız nerede? 

Neden kirli ve kanlı elleriniz sadece Müslümanların üzerinde, bu çifte standartlar neden?

Uluslararası kuruluşlara da bu kirli eller sahip! Üstelik uluslararası kuruluşlar sadece taraflı sunum yapıyor ve bilgi veriyor o kadar… İcraat yok…

Ya uluslararası ve ulusal ölçüdeki sözüm ona kendine Müslüman kadın, çocuk, engelli, insan odaklı çalışan kuruluşlar; Birleşmiş Milletler (BM), BM Mülteciler Yüksek Komiserliği, Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Uluslararası Göç Örgütü (IOM), Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Dünya Gıda Programı (WFP)…

Yoksa siz haksız olan durumları resmileştirmek için bunları araç ve referans olarak mı kullanıyorsunuz?

İnsanların yaşama, barınma, gıda, inanç, hürriyet… hakları nerede?

Ayasofya’ya kör bakarken bizim camilerimize el koymanız, ibadethanelerimizi kurşunlamanız hangi düşünce ile izah edilebilir?

Mescidi Aksa konusunda neden hissiz ve duyarsızız?

Sahi ya hümanistler nerede?

Hiçbir kimse olanlara duyarsız kalamaz. Zira zulme rıza zulümdür.

Evet hiçbir şey yapılamıyorsa zulmü duyurmak, durdurmak gerekir, doğru…

Telin etmek gerekir; doğru…

Gelin İsrail ve ABD ürünlerini alarak onları güçlendirmeyelim. Ticari katkılarla Filistin’de ölen çocuklara mermi, silah… olmayalım.

Bir kötülüğü elinden, dilinden, en son kalben buğzetmek gerekir, bu da çok doğru bir ölçü. Ama bunun bir adım ölçüsü düşmana katkıda bulunmamak, ordusunu desteklememek, sözden öte bir şeyler yapmak, buna bazılarına ters, anlaşılmaz gelse de İslami anlamda buna cihat diyoruz.

Yani “Anam, babam, canım, malım, mülküm Sana feda olsun …” demek gerekir.

Haydi sözden öte icraat zamanı…

Kendimizle, nefsimizle, tek millet olan kafir ile, düşman ile mücadele, savaş verme; cihat zamanı…

… Ve de zaman ayrıştırma zamanı değil; beraberlik zamanı…