Fas yolculuğumuzun bu ikinci bölümünde yine gizemli Fas’ın farklı şehirlerini, kültürlerini keşfetmeye devam ettik.

Rabat yolculuğumuz bir gün sabah erken saatlerde başladı, başkent Rabat’a yaklaşık bir saatlik bir tren yolculuğuyla gidecektik, trende tanıştığımız ve adres konusunda yardımını istediğimiz Hüda isimli güzeller güzeli kızın trenden indikten sonra bizi taksiye götürüp taksiciye gideceğimiz yeri anlatırken çırpınışı ve o insanlık göstergesi hiç bir zaman unutulamaz, içten olmak, samimiyet ne kadar güzel bir hasret. Allah samimilerle karşılaştırsın.  Bu insanlık ve yardımseverlik örneklerini kaldığımız süre içerisinde defalarca görecektik.
Okyanus kıyısındaki şehir; başkent olmanın verdiği avantajlada kısmen daha temiz ve düzenliydi. Özellikle bakanlıkların ve diğer devlet kurumlarının bulunduğu bölge görülmeye değer...  Rabat şehir kalesi ve içindeki mavi beyaz renkli boyalı evlerin güzelliği,  Rabat kalesinden izlediğimiz ve insanların cıvıl cıvıl neşe içinde okyanusta yüzmeleri, kurucu krallarının anıt mezar ziyareti ve okyanus kıyısındaki çarşıyı gezintimiz ve zamanında Portekizlilerin istila ettikleri bu çarşıda tanıştığımız ODTÜ mezunu ve Türkiye’de yaşadıklarını anlatırken gözleri dolan Fas’lı  Hüseyin abimizide  unutmak mümkün değil tabi.  Ankara’da farklı yerlerde kaldığını, farklı işler yaptığını ve Türk insanının kendisine her daim destek olduğunu anlatırken gözleri doluyordu. Şimdi BM’ de çalışan bu abimizin dilinden Türkiye’ye bakışı dinledik, tüm ümmet coğrafyasında ki umut ülke ve millet olmanın yükü altındaki sorumluluğumuzu tekrar hissettik. Çünkü tüm ümmet gibi Fas’lılarda bizden çok şeyler bekliyorlardı, Osmanlının tarihteki üstlendiği soromluluğun, yiğit düştüğü yerden kalkar sözü icabıyla tekrar Anadolu’dan kalkacağını çok iyi biliyorlardı.  Bizlerin öz benliğimize sahip olduğumuz sürece  dünyaya örnek bir toplum ve dünya tarihini değiştirecek tek toplum olduğumuzu söylemesi bizleri bir taraftan gururlandırırken, diğer taraftanda o sorumluluğun verdiği yükle derin derin düşünceye itiyordu... Zira çok hızlı bir biçimde yozlaşan toplumumuz bırakın ümmete merhem olmayı, kendine dahi rota çizemeyecek hale gelmişti. 

Bir sonraki gün yolculuğumuz dünyaca ünlü derisiyle ve iki bin yıllık çarşısıyla ünlü Fes şehriydi, muhtemelen dünyada Fas diyen tek millet olmamzıın sebebi de bu şehir olsa gerek. Genel olarak dünyada Morocco, ya da Maroc, Magrib denmesine rağmen uluslararası dilde bizler Fas diyoruz. Yaklaşık 3 saatlik bir tren yolculuğuyla Fes şehrine ulaştık. Yolculuk esnasında özellikle dikkatimi çeken ve beni yeterince şaşırtan konu ülkenin beklediğimin çok ötesinde yeşil olmasıydı.  Alabildiğine yeşil alanlar ve meyvelikler, sebzelikler göze çarpıyordu.  Ülkenin zenginliği bu olsa gerek, bir tarafta yeşil bir ülke, Atlas okyanusuna kıyısı ve Akdenize kıyısı olması,  çok dilli renkli bir kültüre sahip olması, ayrıca modern unsurların görüldüğü bu ülke aynı zamanda topraklarında geniş çöllere sahip olması dolayısıyla yaygın bir geleneksel yaşamda söz konusu, ( bu arada çöle gidemedik) Temiz, düzenli bu turistik şehir ünlü çarşısının yanında dünyada ilk kurulan üniversitesi ile meşhurdu,  bu ilk üniveresite kavramını daha öncede duymuştum, bizler ilk üniversitenin ülkemizde olduğunu söylüyoruz, italyanlar aynı durumu sahipleniyor ve şimdi de Fas’ta buna şahit oluyorum. Ama tabiki beyan esastır prensibiyle böyle kabul edeceğim, zira şöyle bir açıklaması var, UNESCO ve Guinness Dünya Rekorları gibi bazı kaynaklar, Karaviyyin'i dünyanın en eski üniversitesi veya sürekli faaliyet gösteren en eski yüksek öğrenim kurumu olarak göstermektedir. Yaklaşık 1200 yıllık olan bu üniversite, bugünkü üniversite anlayışının da temellerini atmıştır.  Bölümleşme, fakülteleşme, hocaların giydiği cübbeler gibi… 

Karaviyyin Üniversitesi tarihte önemli alimlere de ev sahipliği yapmıştır. Filozoflardan İbn Haldun, İbn Rüşd ve İbn Bace, tıp alimlerinden İbn Meymun, coğrafyacı Muhammed İdrisi, mutasavvıflardan İbn Hazm ve Abdüsselâm bin Meşîş gibi birçok isim üniversitenin mezunları yahut hocaları arasındadır

Yaklaşık  iki bin yıl önce özellikle Fes’te ve tüm Fas’ta yahudiler ağırlıkta yaşıyorlarmış ve zamanla kökleri kurutulmuş şükür. Çok dar olan bu tarihi açık çarşıda eşşekle taşımacılığın yapıldığını görmek ilginçti,  ilk üniversite ve tarihi camilerde görülmeye değer elbette.  Ayrıca dünya dericiliğinin merkezi olan şehirde derinin işlendiği ve satış yapıldığı üretim merkezlerinide gezme fırsatımız oldu, aslında derinin merkezi olarak fiyatların uygun olacağını düşünmemize rağmen, fiyatları çokta uygun bulmadık, belkide biz daha uygun olması gerektiğini düşündüğümüz için bize pahalı gelmişti.   Ama daha sonradan öğrendiğime göre sıkı pazarlıkla daha uygun fiyatlara da temin etmek mümkün olabiliyormuş…

Bize büyük bir gayretle derinin tüm geçiş aşamalrını anlatan ve dükkanındaki ürünleri tanıtan ve sabırla ve anlayışla müşterisini konuk eden kardeşimizi de unutmuyoruz; çünkü fiyatları pahalı bulduğumuzu söylediğimizde çok olgun bir şekilde bizi karşıladı, bozulmakta olan bizim esnafımız için ibretlik bir örnekti doğrusu. Zira esnafa gittiğimizde bırakın mallarını tanıtmayı, elindeki telefondan sosyal medya gezintisi yapmaktan müşteriyle uğraşmaya vakit bulamıyorlar, ya da niye geldin gibi tavırlarla karşılıyorlar, zira esnafın sosyal medya keyfini bozduğumuzu düşünüyorlar. Ya da o kadar malını tanıtacakta sen alış veriş yapmadan çıkacaksın, kim bilir neler olur neler…Çünkü esnafımız tüm toplum gibi sabırsız, tahammülsüz ve daha burnu büyük bir hal almaya başladı, hatta bir çok zaman yüzüne dahi bakmadan cevap veriyor zira sosyal medyada takılıyorlar, umarım öze dönüş kapsamında esnafımızda kendisine çeki düzen verir. İstisnalara sözümüz yok elbette.

Bunun yanında cuma namazının bir kaç saat sürmesi ve namaz öncesinde tüm cemaatin aynı anda bir koro gibi, sesli olarak Kur’andan sureleri okumaları, Osmanlı geleneği olarak çok uzun bir asa ile imamın hutbe verişi ki bu Osmanlının kudretine delalettir ve bu gelenek burada hala sürdürülüyor, gençlerin teknolojik bağımlılıklarının olmaması, zira bizde namaz vakitlerinde camide bile insanlar ellerinden cep telefonlarını bırakmıyorlar, dinlemesi namaz gibi farz olan cuma hutbesi sırasında ya başkalarıyla konuşup ya da sosyal medyada gezinen gençlerimize ibret olmalı bu durum, bir kaç saat süren cuma sırasında bir tane dahi gencin cep telefonu ile uğraştığını görmedim ve insanların sigara alışkanlığının olmaması ayrıca takdire şayandı, çok nadiren sigara içen insanlara rastladık.

Unutulamayacak anlardan birisi de oturduğumuz kahvede bir çantacı ustası olduğunu öğrendiğimiz ve dil problemine rağmen uzunca sohbet ettiğimiz kardeşimizdi, gönül bağı olunca dil konuşmuyor kalpler konuşuyor zira, Türkiye’yi bizim bir çok insanımızdan daha iyi bilen bu kardeşimizle, Kıbrıstan, Karabağa, ermeni probleminden,  güneydoğu meselesine, Adnan Menderese, Turgut Özaldan, Süleyman Demirele, Necmettin Erbakandan nitekim onların dünyanın lideri olarak hitap ettiği Recep Tayyip  Erdoğana ve ülkemizin özellikle siyasi tarihi üzerine genişçe sohbet etmemiz unutulmayacak anlardandı.  

Ayrıca tarihi sokaklarda gezinirken Türk olduğumuzu anlayan gençlerin Cumhurbaşkanımız için attıkları sloganları ( bunu yazarken siyasi amaçla yazmıyorum, sadece yaşadıklarımı yazıyorum) Bunun yanında Fas’a ait olan Argan yağı üzerine ufak market zincirleri işinde çalışan ve sonradan hafız olduğunu öğrendiğimiz, ingiliz dili ve edebiyatı öğrencisi, çocuklara ingilizce eğitim veren Cihan adlı kızımızın akıcı Amerikan  ingilizcesi ile yaptığımız sohbetler ve her adres ya da bir tavsiye istediğimizde hemen çevresindeki erkeklerden bir tanesini emrimize verip bize yadımcı olmasını, aynı işte çalışan diğer kızların ne kadar edeple iş yaptıkları ve bize karşı olan içten davranışları ve yardımseverlikleri de kaydedilmeye değerdi.   Öte yandan sabah dükkanlarını açan hemen hemen tüm esnafın sesli, umuma açık olarak Kur’an’ı dinlemeleri övülmeye değer diye düşünüyorum. Diğer taraftan sünnet namazlarına yeterince itibar etmemelerinide yeriyorum... 
Bunun yanında kedilerin çokluğu ve insanların onları düzenli beslemeleri dikkat çekiciydi, bir sabah gezinirken tüm kedilerin önünde yedikleri balıkları görmek ne kadar itina ile onlara baktıklarını gösteriyordu, bir seferinde aldığımız çikolatayı henüz yemeğe başlamışken; futbol oynayan çocukları gördüğümüzde hemen onlara ikramımız ve saniysinde elimizin boş kalması çok ama çok tatlıydı, ardından hemen yakınlardaki marketten bolca çikolata alıp çocuklara ikram ettik ve onların o saf ve mutlulukla yemelerini görmek tarif edilemez duygulardı. Çocukların bu kadar cıvıl cıvıl birlikte kaynaştıkları ve insan canlılığının bu kadar yoğun olduğu bir toplumu son yıllarda gördüğümü hatırlamıyorum, aslında bizim 30-40 sene önceki halimizi andıran bu manzaraları bizde görmek gittikçe zorlaşıyor hatta imkansız hale geldi, çünkü onlarda insanlar birbirlerinden eminler ve ikram edilen bir şeyin sorunlu olabileceğini düşünmüyorlar, maalesef bizde ki mantık yabancı kimseden bir şey almama mantığıdır ve an itibariyle geldiğimiz durum bizi bunu yapmaya mecbur bırakıyor, zaten işin acı olan tarafıda böyle duruma gelmemiz, bu modernizm belası ve onun uzantısı teknoloji bizi gerçekten gereğinden fazla etkiledi ve çoğunlukla olumsuz etkiledi diye düşünüyorum, zira kabul edelimki herşeyin cılkını çıkarmakta üstümüze yok...

Ufak şiş kebap yapan lokantacının yanlış anlaşılma yüzünden siparişi iki kere değiştirmesi ve üçüncüde bize ikram etmesi ve hiç bir şekilde agresif bir tavır göstermeyip yumuşak davranamsı, döviz kuru yüzünden ufak bir tartışmamızda bize çok ama çok mülaim davranan resepsiyon çalışanını unutmak zor. Genel itibariyle fiyatların yüksek olduğunu düşündüğüm bu ülkede farklı yerlerden fiyat bakıp karar vermek daha doğru olur diye düşünüyorum. 

Genel olarak Fas’ı değerlendirdiğimde çok çeşitli insan tiplerinin bir arada huzurla yaşadığı bir ülke diyebilirim. Beyazlar, zenciler, esmerler, berberiler, araplar, fiziksel anlamda daha cüsseli olan bu toplum, zira sık sık iki metre ve civarında erkek ve kadınlara rastlayabiliyorsunuz, çok sık gördüğüm cüceleri de barındırıyor. İnsanların mülaim olması, yumuşak başlı olmaları, anlayışlı olmaları, mütevazı oluşları, doğal davranışları, naif yapıları, sabırlı insan tiplemeleri benim için kayda değer;bu durumu sürekli içtikleri yeşil çaya ve naneye bağlıyorlar, ayrıca çok doğal tüketim maddelerinin olduğu bir ülke, teknoloji onları bozana kadar diyelim umarım bozmaz elbette.  Aslında Fas ne kadar gelişse de, moderniteye kısmen maruz kalsa da, geleneklerine bağlı ve onlar için geleneklerin yaşatılması kaçınılmaz bir olgu, böyle bir mantaliteye sahipler. Bu anlamda modernizmin her türlü ifsadına maruz kalmış bizlerin, geleneklerin yaşatılmasında Faslı’lardan öğrenmemiz, ibret almamız gereken çok konu var sanırım.

İnsanlar bazı yemekleri elleri, daha doğrusu parmaklarıyla yiyorlar, bunun farklı açıklamaları ve mantığı var; öncelikle sünnet olduğu için, bilimsel açıdan yemekte var olan enerji parmaklarla yendiğinde kişiye ulaşıyor ve yarıyor, bereketli olduğunu düşünmeleri gibi faktörler, tabi bunlar bizlere ve batı kültürüne ters gelmesine rağmen, söz konusu toplum için gayet olası bir durum ve bunu saygıyla karşılamak gerekiyor düşüncesindeyim. Eskiyi geleneği yaşamaları tarihte yolculuk yapmanın kesinlikle en güzel örneklerinden biri  Fas. Geleneklerine bağlı olmaları , belkide insanları daha mutlu ve yaptıkları işi severek yapmalarına sebep oluyor bu durumu hissedebiliyorsunuz. Bence  ülkemizde ki en büyük problemlerden bir tanesi budur; insanımız yaptığı işten memnun ve mutlu değil,  umarım severek insanların mutlu olduğu işleri yaptıklarını da görürüz ve şahit oluruz. 

Fas’ın güzel bir ikliminin ve doğasının olması, yatırım konusunda kaliteli iş ve uygun fiyatla her alanda iş yapılabilecek bir coğrafya olması; tabi sıcağın verdiği gevşeklikle insanların bizim istediğimiz tempoda çalışmalarını beklemekte bir handikap olabilir ticaret için, tüm bunların yanında hijyen konusunda kesinlikle eksiklikler ve eleştirilesi durumlar var, bu konuda çok eleştirilebilir ve  bizim kadar hassas olmalarını beklememeliyiz zira temizlik konusunda üzerimize bir millet olduğuna ne şahit oldum ne de duydum.

Dr. Ahmet Naci DİLEK