Üzerinde yemek yenir. Üzerinde toplantı yapılır. Etrafında fikir alışverişinde bulunulur. Ama Masalar her zaman dağılır… Davalar, İdealler, prensipler, ilkeler, samimiyet kalıcı olandır.  Kalıcı duruşa sahip olanlar kazanırlar.   Ama çıkarlar, ihtiraslar etrafında toplananlar elbette kaybetmeye mahkumdurlar. 

 

Aslında siyaset samimiyetin merkezidir.  Zira kendinizden ve maddi manevi birçok kazanımınızdan vazgeçerek kendinizi devletinize, milletinize ve onun hizmetine adamışsınızdır bu da samimiyet ve dava ruhu gerektirir. Her yiğidin kaldırabileceği yük değildir.  Hz. Ömer’in dediği gibi bir aileden bir kurban yeter yaklaşımının sebebi budur. Bu denli ince düşüncenin, hassasiyetin merkezidir siyaset.  Devletin kalemiyle  devlet işlerini yazmak, kendi kaleminizle şahsi işlerinizi yazmak meselesidir.  Büyük bir sorumluluktur, vebaldir ve yapılacak en ufak hata ve hataların bedeli çok ağır olur. Kul hakkının, tüyü bitmemiş yetimin hakkının korunduğu yerdir siyaset. En zorlu şartlarda bile gemisini karaya sağ salım kavuşturan kaptan misali o zorlukların üstesinden gelmenin yeridir siyaset meydanı. Siyaset adaletin uygulandığı yerdir. Kendi hakkını arayamayanın da hakkının verildiği yerdir…

 

Ancak günümüzde özellikle dinden, gelenekten, örften,  bizi biz yapan değerlerimizden,  müşterek yüksek insani erdemlerden, Müslüman Türk kültürümüzden uzaklaştığımız için; siyaseti tarif ederken  yazdıklarım çok havada kalan uçuk konulardır, ütopyadır!

 

Ancak unutmayalım ki bu değerlerden uzaklaşıp siyaseti; istikbal, hırs, ihtiras, makam, gayri meşru kazanç ve özellikle bağlı bulundukları  dış merkezlerin emellerinin gerçekleştirilmesi için bir araç olarak görenler siyasetin adının kirlenmesine ve hem kendilerine hem de vatan ve milletine ihanet etmektedirler.   

 

Tarihte eşi benzeri görülmemiş bir felaketle karşı karşıyayken bir araya gelip masada toplanıp, vatanımız milletimiz için ne yapabilirizi konuşup, tartışıp kendi kitlelerini harekete geçirmeyenler, mesele ihtiras olunca, mesele koltuk meselesi olunca, mesele şahsi çıkar meselesi olunca anında bir hafta içinde bir kaç defa toplanabiliyorlar. 

 

Bunları yapmadıkları gibi üstüne üstük: Ülkem ve ülkemin insanı hayatta kalma mücadelesi verirken, aç karnını doyurup, sıcak yatacak yer telaşındayken, kaybettiklerinin yasını tutup, tüm kaybettiklerinin yanında geleceği dahi planlayamazken; diğer taraftan devlet tüm imkanlarıyla bu insanların yanındayken, Ermenisi, Yunanı, İsraillisi dahil dost düşman tüm dünya milletleri anında yardımımıza koşmuşken; sanki tüm bu çaresizlik içinde olan insanlar kendi milletinin evlatları değilmiş gibi işin ucundan tutmayanlar; birde  provakasyon yapıp nerede bu Devlet naraları atan yalancılar; yıllardır entrika peşinde koşanlar ve gerçek dertleri vatan millet olmayıp, kişisel hırsları ve kinlerinin peşinde koşan bu masanın müdavimleri gerçek yüzlerini gösterdiler. Aslında  bilmek ve görmek isteyenler tarafından biliniyordu ama görmek ve bilmek istemeyenlere de ibret oldu!

 

Umarım ibret olmuştur. Özellikle gençlere… siyaset için, vatan millet sevdası ve hizmeti için öncelikle samimiyetin gerekli olduğunu, dava ruhuna sahip olunması gerektiğini, koalisyonun ne demek olduğunu ve ülkeyi nasıl yıkıma götürdüğünü bilmiyorlardı. Samimiyet ve dava ruhuna sahip olmayanların ülkeyi ve milleti nerelere götürebileceğini bilmiyor, görmüyor, tahayyül edemiyorlardı. Masa dağılınca gençler, koalisyonun ülkeyi nasıl yıkıma götüreceğini anlamışlardır. Dahası yaşanan bu durum ülke yönetimiyle hiçbir şekilde ölçülemeyecek basit bir örnektir. Ülke yönetmek demek binlerce kuruma belirlenmiş paradigma, ilke, prensip, idealler, stratejiler, hedefler, planlamalar doğrultusunda hükmetmektir. Farklı dünyaların insanları, kan ve doku uyuşmazlığı olan, beyin kimyaları, dünya ve ahiret görüşleri hiç birbirine benzemeyen bu zevatın elinde ülkeyi koalisyonla yönetme fırsatı olmuş olsa ülkeye neler olabileceğini gençlerin idrak ettiğini düşünüyorum.  Bugüne kadar olan masa etrafındaki süreçten ve son yaşanan masanın dağılması sürecinden gençlerin gözlerini ve kalplerini açtığını düşünüyorum.  

 

Gençlerin ülkeyi yönetmeyi: Manevi değerlerine bağlı, ülkeyi tam bağımsızlığa götürme ideali ve çabası olan, uluslararası arenada ülkemizi layık olduğu en üst seviyede temsil edebilecek, bu zorlu coğrafyada ülkenin bekasını öncelleyen, dünya gücü olmak için hedefi ve adımları olan, ülke ve millet sevdası, samimiyeti ve üreterek iş yapabilme kapasitesine sahip, kriz çözme yetileri olan, ahlaki değerleri her şeyin üstünde tutan, tarihten almış olduğu bilinç ve sorumlulukla dünyaya bakan ve dünyada ağırlığı olabilecek adımları atmaya cesareti ve insiyatifi olan, millete büyük hedefler çizen ve bu hedefler için fırsatlar yaratan insanlara teslim etmeleri gerekir. Çünkü bu yaklaşımla aslında kendilerini ve geleceklerini müreffeh hale getirebilirler.  

 

Ahmet Naci DİLEK